Babası Süleyman onu amcası Ahmet’in kızı Zeynep ile evlendirdikten sonra, yaylada onlar için tek odadan ibaret bir ev yaptırdı.(Ev no 18)
Uzunca boylu, buğday tenli bir kişi olan Salim’in bir gözü şaşı olup, kayma vardı. Bu özelliğini ben, onu hasta yatağında ziyarete gidenlerle birlikte gittiğimde fark etmiş ve sonra neden gözünün öyle olduğunu yanımdakilere sormuş ve öğrenmiştim.
Salim ve Zeynep çifti, biraz davar, biraz bahçe ürünleri derken, işleri tam yolun girmek üzereydi ki, felek aman vermedi ve Salim, halk arasında Saplıcan denilen Zatürrea hastalığına yakalandı.
O devirde doktor yok, antibiyotik yok, ilaç yok..Geleneksel koca karı ilaçları şifa vermedi.
Yokluklar içinde Salim, ateş ve halsizlikten bitkin hale düştü. Ona yemekler gelir evlerden, dirilsin diye. Baldızı Sıdıka:
- Hadi ağabey, senin için pişirdim bu yoğurtlu çorbayı. Sen seversin diye. Al üç, beş kaşık. Dirilirsin.
- Yok bizim kız, geçmiyor boğazımdan, iştahım yok.
Mehmet Ali ziyaretine gelir öğleden sonra:
- Bugün nasılsın Enişte? Sen de yatmayı sevdin. Canım bak iyisin maşallah. Hadi biraz canlan da seni havuzbaşına çıkarayım.
- Şaka yapma M.Ali. Hastanın halinden sağlam anlamaz. Allah bilir ya, ben bu yataktan hiç kalkamam artık.
Atika.. Zavallı kız.Hiçbirşeyin farkında olmadan, babasının yatağının dibinde otururken, gözü Sıdıka teyzesinin getirdiği çorbadaydı. Salim:
- Verin çorbayı kızım içsin. Onun yedikleri benim karnıma gider.
Ve Salim, yanında oturan Zeynep’in kulağına eğilerek birşeyler fısıldarken Sıdıka merak edip usulca sorar:
- Eniştem birşey mi istiyor? Ancak Zeynep kendisine söyleneni açıklamakta beis görmez: - Biliyorum. Ben bu yataktan kakmam. Aklında tut ve günü gelince söyle. Atikem benim adımı yaşatsın.
Atike ilk doğan oğluna onun adını koydu:Salim. Dede Salim öldüğünde 27-28 yaşlarındaydı. Ve kızı Atike 3 yaşında. 1931 yılında henüz yaşamının baharında, dünyaya doymadan ölen Salim’in mezarı Yavşan yaylasındadır.
Güzel ve zeki bir kız olan Atike, şöför Hayri Köse ile evlenmiştir.
Bir gün Yavşan’da otururken Dr.İhsan eliyle 18 numaralı yıkık evi göstermiş ve eklemişti:
- Burayı babam sağlığında Zeynep’ten satın aldı. Ben büyümüştüm. Yaz aylarında bu evde kaldım. Yazın üniversiteyle ilgili kitaplarımı okur, tekrarlar, sükunet içinde bazen düşünür, bazen de hayaller kurardım tek odalı, fakat tümüyle bana ait olan odamda. Bir kez yılan görmüştüm bu evde ve çok evhamlanmıştım.
Yılanlar sanki arkadaşımız gibi pek teklifsizce gezerdi odalarımızda. Kuş yavrularını ararlardı, yemek için. Kuşların amansız düşmanlarıydılar fakat aynı zaman da farelerin de.