1. Ahmet’in 6 oğlundan en küçüğünün adıda Ahmet tir. Bu da diğer kardeşleri gibi Kubbeli Mahallesindeki mahut(bilinen sözü geçen) evde dünyaya gelmiştir. Evleninceye kadar babasıyla oturmuş ve çalışmıştır.
O müinsiz Hatice(Haççe kadın) ile evlenmiştir. Bu yüzden askere de gitmeyen Ahmet, yavşan da 20 numaralı haneyi inşa ederek orada oturmuştur.
Ahmet de diğer kardeşleri gibi babasının ona verdikleriyle ekonomik temelini oluşturmuştur. Sonra kendiside mal ve mülkünü çoğaltma çabalarına girişmiştir. Sivrihisar Kumacık hamamına yakın bir yerde ev satın almıştır.
2.Ahmet'i benim tanıma şansım oldu. Bir gün onu tek başına, bizim evin arkasındaki tarlanın içinde tıpkı bir şeyler arar gibi, başı önde hafif hafif gezinirken görmüştüm. Evdekilere bunu söylediğimde , hepsi hüzünlü bakışla onun hasta olduğunu söylemişlerdi.Ben sanırdım ki hasta yatakta yada evde olur. Bu çelişkiyi çözemediğimi anlayanlardan birisi dedi ki:
-O şuurunu kaybetti. Birisi elinden tutup götürmezse kendisi evini bulamaz
Zaten onun ölümü de o yıllara rastlar. Tahminen 1931 yılı.
Ahmet’in karısı Haççe tütün tiryakisiydi. Daha kötüsü afyon müptelasıydı.
Eskiden köylerde bir kişi grip, soğuk algınlığı, bronşit, öksürüklü ve ateşli bir hastalığa tutulduğunda bir pirinç tanesi kadar afyon sakızı yuttururlardı. Hasta gerçekten ağrılarından arınır geçici bile olsa bir rahatlama hissederdi. Bu yüzden afyon kullanımı çok yaygındı ve aspirin gibi her evde bulundurulurdu.
Haççe kadın o günlerden alışmıştı afyona. Onsuz yapamaz ve onu mutlaka ele geçirir, her gün bir mercimek kadar atardı. Son yıllarda afyon ekimi sınırlandırılınca afyon bulamaz olmuştu. Zorlanan Haççe kadın bizim evde eski afyon çizim ve alım gereçlerinde kalmış kuru afyonları kazıyarak onu elde etmeye çalışırdı.
Haççe kadının benim ve Dr.İhsan’ın hayatımızda özel bir anısı vardır. Biz Eskişehir de okurken bize Eskişehir’de bakacak bir kadın aranmaktaydı. Böyle birini bulmak zordu. Sonuçta büyüklerimiz Haççe kadın ile anlaşmışlardı. Birlikte 8 ay geçirdik.
Bu yıllarda Dr.Hüseyin Sarıkardaşoğlu(Dr.İhsan’ın amcazadesi ve Dr.Hamdi’nin babası) İstanbul Tıbbıyesinde okuyordu. O ara tatillerinden birinde Sivrihisar’a gitmek üzere geldiği Eskişehir’de bir akşam bizde kalmıştı. Hep birlikte yemeğe oturmuştuk. Tabii yer sofrası. Sofrada bir kaşık eksikti. Hüseyin ağabey kaşık istedi. Haççe kadın bakındı, yoğurt içinde gözüne çarpan kaşığı çıkardığı gibi uzattı doktor namzedine. O bu şakık bulaşık deyince olan olmuştu. Ben ve İhsan göz göze geldik ve yerin dibine geçtik. Ne mi olmuştu? Kadın bulaşık kaşığı ağzına alıp yalayarak temizledikten sonra doktor ağabeyimize buyur etmişti.
2.Ahmet’e ait soy kütüğü şöyledir: