11 Şubat 2009 Çarşamba

1.Ahmet oğlu 3.Süleyman oğlu İsmail Eroğlu

Süleyman ve Kezban çiftinin küçük oğulları olan İsmail, annesi gibi ufak tefek, minyon yapılıydı. Kendisinin kişiliği, içe dönük, çok zki, neşeli olmayan ve az gülen birini yansıtırdı. Heyecanlı ve çabuk parlayan biriydi. Karamsar görüşlere sahip, eleştirici bir karakteri vardı. Hiçbirşeyi beğenmez, herşeye itiraz ederdi. Bedenen ve ruhen kardeşlerinden farklı olan İsmail, babasına çeken kardeşlerine karşın, annesine benzemişti.

İsmail askerlik dönüşü, Hisar köyünden Sıdıka ile evlenmişti.Gelin uzun boylu, güçlü, kuvvetli biriydi. Ona kısaca Hesarlı derlerdi. İsmail de Tevfik gibi, babasından miras kalan tarlaları ile baba evinde bir süre daha kaldıktan sonra, iki krdeş 11 ve 12 nolu evleri yaparak rahat bir yerleşime ve aile bakımından bağımsızlığa kavuşmuşlardır.

İsmail-Sıdıka çifti, köyün en çalışkan ve hırslı insanlarıydı. İsmail’in hırslı oluşu, Sıdıka’nın ise güçlü ve yorulmaz oluşu, onları sürekli işe ve çalışmaya yöneltmiştir. Bu ailenin işten ve çalışmaktan yılmazlığı, tüm köy halkının takdirini kazanıyordu. Onlar tarlalarda canlarını tırnaklarına takarak çalıştılar. Fakat gene de zengin olamadılar. Çünkü iş kapasitelerini kendi olanaklarının üstüne çıkarabilecek durumları yoktu. Örneğin öküz çiftinden ata, attan makinaya geçemedikleri gibi, tarla alanlarınıda artırma şansları yoktu.

Bu türlü olanaksızlıklar sadece İsmail’lere özgü değildi, kuşkusuz. Köyde koşullar herkes için aynıydı. İsmail’ler bu koşullard alınabilecek verimin azamisini elde etme azmini göstermişlerdi. Onların koyunları vardı. Sıdıka onları sağar, ve sütün damlasını ziyan atmeden işler; yağ, peynir, yoğurt yapar, kışlık ihtiyaçlarını temin ederdi. Sıdıka kumrala yakın, alımlı ve de oldukça tutumlu bir ev kadınıydı.
Sıdıka 1950 li yıllarda birgün hastalanmış ve Sivrihisar’daki doktorlar tarafından Ankara’ya havale edilmişti. Kocası, Sıdıka’yı Ankara’ya getirmiş ve bana misafir olmuşlardı. Birlikte doktor bulduk. Gerekli tıbbi müdahaleler yapıldıktan sonra Sıdıka iyileşerek evine dönmüştü.

Bu çiftin üç çocuğundan Fethi babasına, Metin annesine çekmiş, Şükran’I değerlendiremiyorum. O muhtemelen dedesi Süleyman tarafına çekmişti.







Resim 13 – Sıdıka’nın hastalığı nedeniyle gelinen Ankara da Ulus meydanında Atatürk heykelinin önünde çekilmiş resim. Soldan sağa: Gülsüm ve Fevzi Karaca ile İsmail ve Sıdıka Eroğlu.27.11.1951.(İ.Karaca’nın albümünden)

Baba İsmail Eroğlu, ilk oğlu dünyaya geldiğinde adını, Yavşan’I fethetsin diye Fethi koyduğu rivayet edilir. Çünkü onda sonsuz bir ihtiras vardı. Zeki olmakla birlikte, muhalif hatta asi bir tabiatı olan İsmail ileri görüşlüydü. Birgün eşi ile aralarında şu konuşma geçer:
-Hanım, şöyle dünyanın haline bakıyorum da biz gidişatın gerisinde kalıyoruz, gibi geliyor bana.
-Yani biz geri mi kaldık demek istiyorsun
-Lafı çocuklara getirmek istiyorun.
-Nesi var çocukların?
-Sen çocuklarının da yarınlarda tralada, bahçede senin gibi çalışabileceklerine inanıyormusun?


Ne çocukların, ne de gelinlerin senin ve benim kadar çalışabilirler. Kimse bizim çalıştığımız kadar çalışamaz. Bu kadar hırsla çalıştıkta zengin mi olduk? Ne var elde avuçta. Çektiğimiz zorluklarda çabası
-Haklısın. Kimse bizim kadar çalışamaz. Ne yapmak istiyorsun?
-Ben diyorum ki, çocukları okutalım. Bak Fevzi ağabey, Tabak Ahmet ağabey, Tevfik ağabey çocuklarını okutuyorlar. Öyleyse işin doğrusu budur.
-Adam, sen akıllısın. İleriyi görürsün. O zaman ben onlara gelin olarak şehir kızı alırım.

Bu karar yaşama geçirildi. Fethi Sağlık Okuluna girdi ve Sağlıkçı olurken, Metin tekniker oldu. Her ikisi de şehir kızıyla evlenerek, annelerinin isteği de yerine gelmiş oldu.


İsmail Eroğlu ve eşi Sıdıka'dan gelen kuşağın şeması