29 Eylül 2003 Pazartesi

Kayalıdağın Seli

Ben onu bunu bilmem ne hikmetse: Kayalıdağ netameli bir yer.Kar yağr bir türlü, yağmur başka türlü Der İbram Emmi. Deneyimli bir insan, yaşayarak öğrenmiş bildiklerini.
Kayalıdağa kar çok yağdığında keyfini bizim köylüler çıkartır; bölluk, bereket olur. Karların erimesiyle Bizimköy de sular coşar, her yer cumbul cumbul su altında kalır. Göletler dolar. Köylüler sevinir. Omuzlarında kürek, ellerinde çapa kadın erkek, sabah erken bağda bahçede.Gözler toprakta, üründe. Gök yüzüne bakmazlar bile. Vefasız bulutlardan medet ummazlar.
Kayalıdağda kar yoksa, bizmkilerin hali harap. Hazır olsunlar yzın yağmur duasına. Yağmuruna da güvenilmez orann. Bir bulut gelir, indiriverir varını yoğunu bir anda. Arazinin yatımı bizim tarafa doğru olduğundan seller boşalır, evleri basar. Asıl azgın sel kendi yatağında akar. Sel, dağın koca koca taşlarını yuvarlaya yuvarlaya homurdayan sesiyle taşır bağlara, bahçelere, tarlalara. Büyükler bir masal gibi çocuklara anlatırlar selin yaptıklarını. Çocuklar da abartarak nakleder ağızdan ağıza ve yayılır gider bu felaketin korkusu. Sel deresi boyunda hayvan otaran çocuklara sel geliyor diye şaka bile yapılır.
Şimdi sonbahar. Artık geceler serin, hatta soğuk. Güz günleri yaşanmakta. Tohum ekme zamanı. Ama yağış yok. Yağmurun olmatışı onları kaygılandırıyor.
Bu gün bir umut var gibi; başka bir gün olacağa benziyor. Çünkü ufukta yağmur bulutları belirdi. Buralara kadar gelir mi bilmem. Yoksa her zamanki gibi yağmadan deli rüzgarın önünde savrulup giderler mi?
Evet, gelecek. Bak sanıza bulutlar kararttı havayı. Şimşekler, gök gürlemeleri.. Yağmurun öncüsü talaz geldi bile. Şimdi de talaz bulutu kapladı etrafı. Kavaklar sallandı, söğütlerin dalları yattı yattı kalktı . Tüm canlılar inlerine , yuvalarına çekildi.Mallar ahırlara, ağıllara kapatıldı
Küçük bir yağmur tanesi cama vurdu. Yanına bir tane daha düştü. İkisi birleşince iri bir damla oldular. Yaınında bir damla daha, derken damlalar sayılamayacak kadar çoğalıverdiler. Ve camdan akarak dışardaki sularla birleştiler. Giderek seli, seller ise büyük seli oluşturdular.
Sorumlu ilk düşen küçük damla . O olmasaydı büyük sel de olmayacaktı.
O gün daha sabahtan yağmur henüz yokken İbram Emmi ile Lütfü tarlalarına tohum ekmeye gittiler. Yağmur gelinciye kadar işlerini sürdürdüler.İbram Emmi yağmur yağacağını daha kuşluk vakti kstirmişti. Yağmura ikindide tutuldu. Ne de olsa o yaşından dolayı deneyimli bir çiftçi.Köyde hava durumundan iyi anlayanbir kişi daha var: Çoban Osman.O şiddetli yağmurun geleceğini anlayınca, sürüsünü kattı önüne, Adatepe deki tokata ( Tokat= üstü açık, çevresi alçak duvrlı koyun ağılı) sığındı: köpekleri, sürüsü, eşeği gözünün önünde, kepenek omuzlarında.
İbram Emmi yağmurun arkalı olacağını anlayınca çifti saldı ve iki öküzünü önüne kattı, eşyalarını heybesine koyup eşeğine bindi ve kepeneğini omuzuna aldı, tuttu köyün yolunu. Kaylıdağa baktı. Bulutun tüm görüntüsüyle dağa oturmuş olduğunu gördü. Eyvah dedi. Tehlikeyi sezmişti. Lütfü nün yanına vardığında ona da işi bıraktırdı ve birlikte çamurlu yollara düştüler.
İbram Emmi:
Lütfü, görüyor musun KayalıdağıHe ya. Görüyom. Ne var orada
Lütfü, sel gelecek. Kayalıdağın selini bilmiyor musun
Lütfü durumu umursamıyor, eşeğin üstünde uzun bacaklarını habire sallıyor, öküzleri sıkıştırmıyordu.
Gelsin o yatağını bulur, akar gider
Öyle değil Lütfü, korktuğum büyük sel. Hani o yılkı gibi. Alimallah ( Allah bilir.) afat olur. Sen görmedin mi o yıl başımıza gelenleri. Bahçelere domuz girmiş gibi olmadı mı her şey? Mısırları yıkmadı mı? Zerzevatın üstünü çamurla kapatmadı mı? Ne çabuk unuttun.
Konuşa konuşa o netameli kuru dere yatağına gelmişlerdi. Burayı hayırlısıyla geçerlerse başka korkulacak yer yoktu. İbram Emmi telaşlı, Lütfü oldum olası kaygısızdı.İbram Emmi:

Hadi Lütfü umballa malları ( Umbal = üvendirenin ucuna çkılan, sivrı ucu hayvana dürtmek için dışarda çivili bir sopa ) çabuk geçelim şurayı. O sırada Lütfü bir ses duyar. Derinden gelen bir uğultu gibi bir ses.

;Emmi , bir ses duyuyorum. Sen de duyuyor musun


Ne sesi len


Bak, dinle dinle.&



Ah ! Be Lütfü ! Kör müsün bak sel geliyor. Ben sana söylemedim mi


Acele etsek geçemez miyiz Emmi


Lütfü, deli olma. O bizden önce gelir

Derenin kıyısına geldiklerinde sel onlardan önce gelmiş ve dere yatağını doldurmuştu. Sert akıyordu. İnsandan büyük taşları sürüklüyordu. Malların önüne geçtik ve durdurduk.
Saat kaç bilmiyorduk, ama ortalık alaca karanlıktı. Bekleyecektik sular çekilinciye kadar. Lütfü birden heyecanlandı. Eliyle göstererek:

Bak bak ! Gidene bak! Eşeği götürüyor. Zavallı hayvan kim bilir kimin malıydıdiye söylendi.
Karanlığın içinden, derinden ciliz bir ses deliyordu. Kulak verip dinlediler. Bir insan sesiydi. Ses biraz sonra anlaşılır olmuştu. Baba sesime gel sesime diyordu. Lütfü sesi tanıdı. Ses geldi geldi öte yakada iki kişilik insan slüetine dönüştü. Birisi Süleyman idi. Öteki ise bir kadın. Bağırarak konuşsalar da selden anlaşılmıyordu. Selin bir yakasında tarladan dönenler öte yakasında ise Lütfü nün karısıyla oğlu.Endişeli ve ürkek tavırlarla bakıyor, konuşmadan duruyorlardı. Bekleyeceklerdi. İbram Emmi bir sigara yaktı. Bir tane de Lütfü ye sardı.İzmaritleri suya attıklarında selin sesi azalmaya başlamıştı. İbram Emmi den geldi komut:
Haydi davranın. Geçebiliriz gali. Önce öküzleri sürün..
Öküzler ağır ağır ve dikkatlı yürüyüşle geçtiler. Sıra kendilerindeydi. Eşeklere güveniyorlardı. Suyun ortasındaydılar. Hayvanlar dikkatlı ilerliyorlardı. Tam o sırada eşegin ayağı tökezlemez mi?Lütfü yü uzun bacakları da alıkoyamadı düşmekten. Ayağa kalkamadı. Selde yuvarlanıyor, bir görünüp bir kaybluyordu. Tutunamamıştı bir yere. Ötekiler suya daldılarsa da ulaşamadilar. Süleyman cesaretle attı kendini babasını ön tarafına ve sular onu kucağına getirdi.

Evlerine zor attılar canlarını. İbram Emmi, Lütfü ye dönrek:
Demedim mi sana hayırlısını dile diye.
Kaygısız Lüyfü hiçbir şeyolmamış gibi çocuklarına seslenir:
Mallar tamam mı, bakın. Tavuklar kümeste mi?
Süleyman üzgün bir tavırla:
Tamam sayılır da yalnız bir tek Fatma ( Eşeğin adı) yok. Bağlı olduğu çayırda ipi duruyor.
Ana oturduğu yerde başlar yas tutmaya: Benim bahtı kara kızım, sana kimler kıydı? Vah kızım vah ! Sıframda kaşığımın tekiydin. Tarlada orağımın sapıydın.İbram Emmi:
Kadın, aklını başına topla. Şükret ki eşeğin gitti. Ya kocan gitseydi. Ya onu kurtaramasaydık.
29 / 09 / 03
Sivrihisar _ Yavşan Yaylası