Fevzi ilk askerlik ten sonra köye döneli bir yıl olmuştu. Evlenmiş, işleri yola koymuştu. Ne var ki kendisi gibi terhisle gelenleri yeniden askere çağırıyorlardı. Fevzi’nin kulağı kirişteydi. Her an celp (askere davet yazısı) bekliyordu. Birinci tertip erat Askerlik şubesinden hareket etmişti. Bu tertipte adının çıkmayışı Fevzi çavuş sevindirmişti.
(Resim: Eski Askerlik şubesi)
Rivayete göre şubeye bir ihbar vaki olur. Ve acele tarafından Fevzi’ye celp gönderilir. Fevzi 3 gün sonra katıldığı kafileyle bir kez daha hüzün içerisinde Sivrihisar’ı terk eder. Gene vatan hizmeti, gene meçhule yolculuk. Onu bu defa şubeden kayınbiraderi Ahmet yolcu eder.
Akşam güneş batarken, başını çevirip bir kez daha bakmaktan kendisini alamayan Fevzi, Sivrihisar ve arkasındaki yalçın kayalıkların ve de Yazıcıoğlu kalesi, Kartal kayası, Cinşirah ve Tombak kaya silüeti yavaş yavaş karanlığa gömülüyordu. Acaba bu gidişin sonu nereye varacaktı. Bu silueti bir daha görebilecek miydi?
Ne önemi var? Bu seferki gidiş başkaydı.. Bu gidiş kurtuluş savaşına gidişti. Bu gidiş Yunan ile hesaplaşmaya gidişti. Daha bir yıl önce evimizi yakan yiyeceklerimizi ve 400 koyunumuzu zorla alan bu Yunan değimliydi? Köyün mis kokan havasını , kutsal topraklarını cefakar yolarımızı pis ayaklarıyla kirleten ‘Megalo İdea’ peşinde koşan Yunanlı ile hesaplaşmaya gidiyordu. İçinde bu duyguları duya duya bir gidişti bu gidiş.
Vatan kutsaldı. Bu mübarek topraklarımız helal idi bizlere, anamızın sütü gibi… ‘neler vermedik onun için. Kimimiz nutuk söyledi, kimimiz öldü..’ Altı yıl dile kolay ama geçmişti. Bu da geçerdi. Yeter ki vatan sağ olsun.
Bu düşüncelerle yorgunluktan bitik Emirdağı yollarında. Bolvadin’in Çay bucağına varmak için 2 gün yürümüşlerdi. Orada çevreden toplanan askerlerden oluşan tümene katılmak için.
Bundan sonrasını Fevzi çavuş şöyle anlatıyor:
‘Bir süre daha Çay’da bekleyen tümenimiz bir gece yürüyüşe geçti. Afyon’u güneyden geçerek batı ve kuzey yönünde ilerliyorduk. Bir sabah saat 5:30 da top sesleri duymaya başladığımızda her şeyi anlamıştık. Sonra öğrendik ki bulunduğumuz yer Dumlupınar’a bağlı Aslıhanlar, Zafertepe ve Çalköy arasındaymış.'
Fevzi gene çavuştu bu kez makinalı tüfek timine komuta ediyordu.Fevzi çavuş bir hatırasını şöyle dile getiriyor.
‘Bir tepede mevzilenmiştik. Şimdi oraya Zafertepe adını vermişler. Hücuma hazırlanıyorduk. Fakat bir Yunan makinalı tüfeği bizi rahatsız ediyordu. Yerini bilsek karşılık verecektik. Aynı silah dan bizde de vardı. Yanımıza Yüzbaşı geldi. O durumu anlamış olacak ki bize hedef belirtti. Yunan makinalısı oradaydı.
Yüzbaşı:
- Evlatlarım onu susturacağız. İçinizden üç kişi istiyorum. Sen sen ve sen. Korkmayın düşmanın mermisi bize işlemez. Bizim göğsümüzde Allahın siperi, imanımız var.
Seçilenlerden birisini özellikle çavuş olduğu için seçmişti. O da Fevzi çavuştu.
Yüzbaşı:
‘Bak çavuşum siz sütre gerisinden birbirinizi kollayarak ortadan ve iki yandan Yunan makinalısına yaklaşırken ben sizi koruyacağım. Ateş hattında ilerleyeceksiniz. Siz çarpışmaya girince başka üç arkadaşınızda da cepheden saldıracaklar. Ben hedefe göz açtırmayacağım’
‘Planı aynen uyguladık ‘ diyordu Çavuş.
- Peki dedim Fevzi Çavuşa . Siz düşmanın makinalı tüfeğine karşı giderken hiç ölüm korkusu hissetmediniz mi?
- Hayır o esnada ölmek, kurşun yemek, şehit olmak . İnsan bunları düşünemiyor. Düşündüğünüz zaman zaten siz çoktan ölmüşsünüz demektir. Allah gerçekten askerin gözünü pek imanını güçlü kılıyor. O anda ölüm korkusu yerine, cesaret ve kahramanlık duygusu sarıyor insanın ruhunu. Mustafa Kemal ve askerleri bu ruhla savaşmasaydık, arkasına güçlü devletleri almış Yunan’ı yenebilirmiydik?
- Sen hele makinalı ya gel. Ne oldu makinalı ya?
- Yaklaşınca bir de ne görelim. Düşman makinalı erleri sarıldıklarını sanarak, makinalıyı siperde bırakıp canlarını kurtarmanın telaşıyla kaçmışlar. Sipere biz girdik. Sağı solu kolladık. Sonra bize ateş kusan makinalıyı sırtlayarak kendi siperlerime getirdiğimizde hepimiz sevineceğimiz yere Yunan’ın silahını bırakıp kaçışına korkaklığına gülüyorduk. Ama gene de bu ana kadar kaç can yakan o demir parçasından gözlerimizi ayıramıyorduk.
Akşam oluyordu. Binbaşı gelmişti. Bu işi nasıl yaptığımızı bir de bizden dinlemek istiyordu.
‘Hepimizin gözlerinden öperek önce bizleri kutladı. Ve şu sözleri söyledi: Ben bu askerlerle dünyanın her yerinde savaşırım. Mustafa Kemal sizin ve Türk Milletinin bu davranışını ve cesaretini bildiği için bu savaşları göze almıştır.’
Fevzi çavuş devam etti:
- ‘Sonra öğrendik ki 30 Ağustos 1922 günü Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucu, Yunan Kuvvetleri çökertilmiş, zafer kazanılmış. Bozulan Yunan Cephesinde Başkomutan General Trikopis Türk askerleri tarafından esir alınmış ve Yunan bozuk düzen geri çekilmeye başlamıştı.’
- Sonra sizin birlik ne yaptı? Ne görev verildi?
- Biz öncü birliklerimizi 100 km geriden takibe başladık. Banaz, Uşak ve Kula geçilmişti. Birliğimiz Salihli’ye geldiğinde, Türk süvarilerinin İzmir’e girdiği haberi bizlere ulaşmıştı. Sonraki konuşmalardan öğrendik ki Afyon savaşının kazanılmasında Türk Süvari Birliklerinin çok büyük rolü olmuş. Dumlupınar’da süvarimizin düşmanın gerisine geçerek yaptığı çevirme harekatı zaferin kapılarını açmıştı.
Fevzi çavuş:
- Salihli’de biz değişik istikamette harekete geçtik.Biz İzmir’e gireceğimiz beklerken, Gölmarmara – Akhisar istikametinde yürüyüşe geçtik. Çok mutlu ve neşeliydik. Kuşlar gibi uçuyorduk. Yorulmuyorduk. Askerin gelmekte olduğunu duyan yerli halk ve köylüler yollara dökülmüştü. Yol boyu askere su veren köylüleri mi ararsın, kavun, karpuz ikram edenleri mi? Onlarda mutluluğumuzu ve sevincimizi paylaşırcasına bizimle yürüyorlardı, su dağıtıyorlardı. Köylümüz kadınıyla, ihtiyarıyla, ve çocuklarıyla hep birlikte Türk askeriyle özdeşleşiyor, kendini tek vücut olmuş görüyordu. Bu bir ibret tablosuydu. Bu tabloyu hayatım boyunca unutamam. Umarım ki vatana ve bizlere ruh veren bu mana bu gün de vardır. Gençler bu ruha ve manaya sahip çıkınız. Zira onsuz millet ve ordu olmaz.
Fevzi çavuş anlattıkça coşuyordu:
- Ey Tanrım. Sen özgürlük duygusunu verdiğin insanlarda, günü gelince onu ateşlemesini de bilirsin. Millet ve orduyu sıkılmış bir yumruk yapıp, işgalcilerin tepesine indirme azim ve cesaretini bu milletten esirgemedin.
- Akhisar’dan sonra ne tarafa yöneldi birliğiniz?
- Çanakkale’ye. Şu feleğin işine bakın. İlk askerliğime Çanakkale’de yapmış savaşlara katılmıştım.
Fevzi çavuşun tümeninin hedefi, Çanakkale üzerinde Trakya ya geçerek orayı da Yunan işgalinden kurtarmaktı. Ancak bu arada batılılar Türk hükümetini ‘Ateşkese’ zorlamışlardır. Zaten Yunan da kendiliğinden Edirne’yi terk ederek, Meriç nehrinin batısına çekilmişti.
Bunu 11 Ekim 1922 de Mudanya’da Ateşkes antlaşması izledi. Antlaşmayı Türk hükümeti adına İsmet Paşa (İsmet İnönü) imzaladı ve doğu Trakya’da Yunan askeri kalmadı.
Aradan 40 yıl geçmişti. Babamı özel arabam ile Sivrihisar’dan İzmir’e götürüyordum. O daha 60 yaşlarındaydı. Güçlüydü. Ancak arabada sıkılmıştı.
Bu yolları zamanında yaya olarak nasıl geçtiğini ?
Nasıl yürüdüğünün muhasebesini yapıyordu.
‘Ah gençlik ah dedi’.
Kurtuluş Savaşı sırasında ordumuza uçak alalım kampanyasını ilk başlatan ve 4,000 liraya ilk uçağı satın alan Sivrihisar halkıdır. Daha sonra diğer şehirler de bu kampanyaya katılmıştır.