28 Ocak 2009 Çarşamba

Karacazade İsmail Ağa (1830 - 1884)


İsmail(1830-1884), ömrünü Bozlar’da tarım ve hayvancılık ile geçirmiştir. İsmail’in bilgi ve servet bakımından kendini yeterince geliştiremediği sanılıyor.

Medreseler açan babanın kendi oğlunu buralarda neden okutmadığı, cevabı bulunamayan bir bilmecedir. Akla yakın ilk ihtimal, Bozlar’dan sağlanacak gelirin İsmail’e ömür boyu rahat bir yaşam sağlayacağının hesabı olabileceği gibi, babanın Bozlar’da kurulu düzenin bozulmaması bakımından İsmail’in oraya bağlı kalması düşüncesi de olabilir.

İsmail’in üç oğlu olmuştur:
Mehmet Ali,
İbrahim
Ahmet.

Bunlardan Mehmet Ali okumuş, müderris olmuş, medresenin başına geçmiş ve daha sonra Sivrihisar’a müftü olmuştur.

İbrahim de medrese eğitimi görerek molla olmuştur.

Ahmet’e gelince onun okuyup okumadığını bilmiyoruz.

Ancak her üç oğul da Bozlan’da mal , mülk sahibi olmuşlar, önce babalarıyla birlikte çalıştıkları halde, evlendikten sonra herkes kendi işinde çalışmaya başlamıştır.

Anlaşıldığına göre baba, İsmail ile birlikte davarcılığa önem vermişler ve bu yolla zengin olmuşlardır.

Ahmet ve İbrahim ise daha çok çiftçilik işini ön plana almışlar, bu arada kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar davarcılık işini de yürütmüşlerdir.

Müftü ve müderris Mehmet Ali, bugün Tomi adıyla tanınan Hüseyin’in babasıdır. Babasının ve dedesinin davarcılık çalışmalarını aynen sürdüren Hüseyin Tomi, bu yolla oldukça zengin bir düzeye ulaşmıştır.

Hüseyin Tomi önce Tütüncü Hacı Hasan’ın kızı Ayşe (Müçteba Tütüncü’nün üvey kardeşi) ile evlenmiş ve ondan Şen ve Necati adlarında 2 çocukları olmuş, sonra Ayşe’nin vefatı üzerine hacı Hamza’lardan Fadime ile evlenmiştir. Hüseyin’in Fadime’den de Eşref Sebahat adlarında 2 çocuğu olan Tomi ölünce oğlu Eşref Bozlar ve Muttalıp köylerinde çiftçiliği sürdürmüştür.

İsmail’in babasının Medreseler açtığını yukarıda bildirmiştik. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde açılan okullar şimdiki özel okullar gibi özel teşebbüs olarak açılırdı. Ya bir yatırımcı ya da bir vakıf tarafından açılan bu okulların finansmanı da gene şahıslar yada vakıf idarelerince karşılanırdı. Devlet bunlara tahsisat vermediği gibi öğretmen de vermezdi. Öğrenciler paralı olarak okurdu. Okulun gelir kaynağı ya öğrenciler ya da vakıf idareleriydi.Her medresenin genelde bir müderrisi bulunurdu. Medreseler ya onu açanın ya da orada ders okutan müderrisin adıyla anılırdı.