21 Ocak 2009 Çarşamba

Fevzi Ağa bir Demokrat

İnsanlar vardır; kendilerini demokrat sanırlar. Böyle tanınmaktan ve sanılmaktan da hoşlanırlar. Demokratlık çağımızda herkesin özendiği bir haslettir (tabiat, huy). Ancak kendisini demokrat sanan nice insanın yaşamını incelediğiniz zaman onların yaşamında demokrasiden eser bulamazsınız. Bunlar demokratlık havasına bürünerek, kendilerine itibar kazanacağına inanan zavallılardır. Zavallıdır; çünkü aslında onlar demokrasinin özünü ve anlamını kendilerine ve çıkarlarına göre yorumlayıp, anlamak isteyenlerdir. Olsa olsa onlar demokrasinin gösteriş tutsakları olurlar.

Fevzi Ağa’nın demokratlığı yaratılışından kaynaklanmaktadır. Ondaki yüksek vicdan ve değerli ahlak anlayışı onu demokratça davranışlara yönlendirmiştir.

Yüksek ahlak değeri olarak, haktanırlık, onun önde gelen prensiplerinden biriydi. Yaşamında kimseye haksızlık etmediği gibi, haksızlara karşı tavır koymasıyla tanınır.

Bir gün onun çobanları, sürüye hakim olamayarak, İsmail’in ekinine zarar vermişler. İsmail öfkeliydi, küplere biniyordu. Onu anlamak ve sakinleştirmek gerekiyordu. Fevzi Ağa hemen atılarak ortalığı yatıştırmak için:
- Sakin ol, emmizade. Ne kadar zararın var? Ben ödeyeceğim.
İsmail:
- Bu çobanlat bu işi kasıtlı yaptılar. Bana eziyet ettiler. Bu bir hakarettir. Bu ne olacak? Bana hakkımı ver onlara da ceza.
- Peki İsmail. Çobanların aylığından keserek sana ayrıca hakaret, namus hakkı (manevi tazminat) vereceğim. Tamam mı?
İsmail’in kardeşi Tevfik, Fevzi Ağa’ya:
- Halam oğlu. Bu kadar da doğruluk olmaz. Bir zarara karşılık iki kez tazminat verilir mi? Eski köye yeni adet.

Fevzi Ağa hem maddi, hem manevi tazminatı ödediği gibi, çobanlarını da bir daha dikkatli olmaları için uyarmıştı.


Fevzi Ağa öğle yemeklerini çobanları ve işçileriyle birlikte bir sofrada yerdi. Onun evinde bu gelenek halinde sürüp geliyordu. Molla Mehmet, Küçük Ana zamanında da böyleydi. Onların alçak gönüllülüğünden çobanlar da işçiler de memnundu. Bu davranış bir reklam dalgası gibi çevreye yayılıyordu. Diğer Ağaların evinde kendilerine ayrı marabaya ayrı yemek pişer ve ayrı yenirdi. ‘Askeroğlu çobana iyi bakar’ sözü çobanlar arasında yaygın olduğu için her çoban öncelikle Askeroğlugilde işe girmek isterdi.

Bu davranış Fevzi Ağa’nın insan sevgisinin, insan haklarına saygılı olmasının bir ürünüydü. Onun demokrat ruhunun dışa yansımasıydı.

Ancak Fevzi Ağa’nın siyasal görüşü ve inancı, günün modası olan Demokrat partiye yönelik değildi.

O muhafazakardı. Geçmiş geleneklere bağlıydı. Yeniliği sevmekle birlikte uyum sağlayabildiği söylenemezdi.

Bir kış gecesiydi. Bacanağı Tabak Ahmet Efendinin evindeydik. Kayınbiraderi Ahmet Eroğlu da vardı. Konu siyasetti. Radyoda ‘radyo gazetesi’ siyasi yorumlar yapıyordu. Oda kalabalıktı. Kadınlar radyonun sesinden sıkılmıştı. Ev sahibesi Hatice hanım (Dr. İhsan’ın annesi) kocasına:
- Radyoyu kapatır mısın. Daha dün akşam dinledin.

Hatice hanım Radyo gazetesinin bir müzik gibi her defasından aynı şeyleri söylediğini sanıyordu.

Ev sahibi radyoyu kapatmadı. Bilakis Radyo gazetesine muhatap olarak şu konuşmayı yaptı; bu konuşmasıyla bacanağı ve kayınbiraderinin düşünce ve inançlarına da tercüman oluyordu:
- Bu vatanı Atatürk ve İnönü ile bizler kurtardık. Bizler onların askerleriyiz. İnönü neredeyse biz oradayız. Ondan ayrılmayız. Allaha verilmiş sözümüz vardır.



Onlar bu sözlerini ölene dek tuttular..