30 Ocak 2009 Cuma

Karaca'lar

Buraya kadar Askeroğlu ailesinin kronolojik yapısını, geçmişten günümüze önemli simaları, onların karakter özellik ve bazılarının yaşam öyküsünü dile getirdim. Bunu yaparken konuyu, tarihi öyküler halinde anlatmaya çalıştım.

Şimdi Askeroğlu ailesi ile ilişkisi ve yaşamları iç içe girmiş bir aile var ki onu ele alacağız.

Bu aile Karaca ailesidir.

Gerçi, Sivrihisar da Karaca’ların sahneye çıkışı Askeroğlugil kadar eskiye dayanmaz. Daha doğrusu elimizde bu aileye ait çok eski belge yoktur.

İki aile arasındaki köklü ilişkiler Molla İbrahim’in (1864-1904) Askeroğlu 1.Ahmet’in kızı Emine(1873-1898) ile evlenmeleriyle başlamıştır. Ne yazık ki Emine’nin ömrü kısa olmuş, Emine 25 yaşında ölünce oğlu Fevzi, dayısı Askeroğlu Mehmet tarafından büyütülmüştür.

Aileler ararası ikinci bağ Fevzi Karaca’nın Askeroğlu Gülsüm ile evlenmeleriyle kurulmuştur. Böylece Karaca’lar Askeroğlugilden iki kız almış oluyorlar. Eğer Prof.Dr.İbrahim Karaca’nın Sebahat Tüfekçi ile evliliğini hesaba katarsak bu oran daha da büyür. Çünkü Sebahat’ın annesi Emine ve İbrahim’in annesi Gülsüm de birer Askeroğlu kızıdır.

Görüldüğü gibi bu ilişkiler tek yönlü olmuştur.Yani hepsinde Askeroğlugilden kız alma biçiminde.
Askeroğlu ve Karaca olarak iki ailenin kültürel yapılarında temelde bir fark varsa da bu fark büyük sayılmaz.

Karaca’lar Sakarya nehri dolaylarına yerleşim yıllarından başlayarak bir kırsal alan kültürü geliştirirken, Askeroğlugil çoktan şehir kültürüne geçmişti. Ayrıca Askeroğlu soyunda yer alan kişilerin ekonomik ve kültürel alt yapılarının da daha üstün olduğunu söylemek mümkündür.

Gerçi Karaca’larda da okumuş insanların varlığı ile okumaya yönelik ilgilerin giderek arttığını görüyoruz. Nitekim Sultan Karaca Ahmet, Karaca zade Hacı İbrahim Ağa ve onun kurduğu 3 medreseyi ve Molla İbrahim’in medrese mezunu kişiliğini, İsmail’in Sivrihisar müftüsü olduğunu söyleyebiliriz.

Bence Karaca soyu, kentli olmaktan çok bir aşiret ruhu sergilemektedir.


Karaca Adının Anlamı

Soyadı olarak Karaca ismi çok yaygındır. Türkiye haritasına ve bilhassa paftalara bakacak olursanız, dağ ve de yerleşim yeri olarak Karaca ismine fazlaca rastlarsınız. Karacadağ, Karacaören gibi. Sivrihisar paftasında bile 2 tane Karacaören köyü vardır. Birisi Sivrihisar’ın güneyinde, Arayıt dağı yamacında, diğeri ilçenin kuzey batısındadır.

Türkçede ‘Ören’ sözcüğü, eski yapı yada şehir kalıntısı, harabe anlamına gelmektedir. Ancak kastedilen anlam bunların hiçbiri değildir. Karacaören sözcüğündeki ören , örnek fiilinden yapılmış bir sıfattır.

İnsan adı olarak çok yaygın olduğunu ifade ettiğimiz Karaca sözcüğünden,1997 yılında sadece İzmir Telefon rehberinde 750 adet bulunmuştur.Gün geçmez ki medyada bir Karaca adına rastlanmasın. Bunlar arasında adı ve soyadı da Karaca olanın da rastladım. Karaca Karaca gibi. Karaca birinci ad olarak kullanılmaktadır.

Bir de işyerleri var. Karaca adıyla. Firma, müessese, otel, market, turistik tesis, benzin istasyonu, taksi işletmesi, kahvehane adlarıyla Karaca sözcüğü her yerde göze çarpmaktadır.

Bu adı taşıyanlara rastladığımda adlarının anlamını bilip bilmediklerini sormak gelir içimden. Bu güne kadar sorduklarımdan aldığım cevap hep aynı olmuştur: karamsı, esmer, yağız gibi. Yada ceylana benzer bir hayvana verilen bir isim gibi.

Oysa bu cevaplar doğruyu yansıtmamaktadır. Ne var ki insanlar bu tanımlamalar kanıp, yetinmişlerdir. Onlar bu tanımlamaların yanlış ve yetersiz olduğunu bilmiyorlar ki.. Bilse de hangi meraklı hangi kaynaklardan araştıracak. Böyle bir araştırma, tarih merakı olan , entellektüel kişilerin ve de kaynaklara kolay ulaşabilen insanların işi olmalıdır.

Bu maksatla yapmış olduğum incelemelrde iki kaynak bana ip uçları varmiştir. Biri Tahsin Özalp’ın Sivrihisar tarihi 1961 adlı yapıtı. İkincisi Hilmi Göktürk’ün Anadolu da Oğuz boyları 1979 adlı kitabı. Atatürk Üniversitesi tarafından bastırılan bu kitabın önsözünü, aslen Beylikköprülü olan ve Sivrihisar nüfusuna kayıtlı bulunan ve de ilkokulu Sivrihisar Kızılbel İlkokulunda birlikte okuduğum Prof.Dr. Kemal Bıyıkoğlu yazmıştır.

Birinci yapıtta Karaca’ların Sivrihisar’daki yaşamları ve varlıkları anlatılırken, ikincide daha detaylı ve eskiye ait tarihi bilgiler verilmektedir.

İkinci kitabı inceledikten sonra yazarı Hilmi Göktürk ile mektuplaşmak suretiyle ek bilgiler aldım.

Oğuz Türklerinin 24 boyu bulunmaktadır. Bunlardan biri de ‘Karacaören’ dir. Bilindiği gibi Oğuzların diğer adı ‘Türkmen’ dir.

Sivrihisar ve çevresine gelip yerleşen Oğuz boyları aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir.

Aşiretin adı ve Yerleştiği yerin adı
Karacaören……Aynı adla 2 köy (Bozlar köyü ve Karaburhan köyü
Kınık…………….Kınık köyü, Söğütönü yaylası
Alaçatı…………..Çandır köyü
İğdeli…………….İğdecik köyü
Yolemir…………İmralı köyü(Karacaören’in güneyinde artık yok)
Beydili…………..Günyüzü Bedil yaylası
Yazır…………….Günyüzü Yazır köyü
Buğdüz………….Günyüzü Ayvalı yaylası
Avşar……………Sakarya kıyısındaki Yörme’nin yaylası
Kılıç……………...Sivsihisar merkez ve Gecek köyü
Kırgız……………Sivrihisar merkez ve muhtelif köyler
Karaburun…….Karaburun köyü
Gedik……………Sivrihisar merkezde

Yukarıdan görüldüğü gibi 24 Oğuz(Türkmen) boyundan 13 tanesi Sivrihisar ve dolaylarına gelip yerleşmiştir. Bu aşiretlerin buraya gelip yerleşmeleri, Türklerin Anadoluyu istila ederek devlet kurmalarından sonraya rastlar. Genelde bu aşiretlerin çoğu Selçuklu Devleti zamanında Sivrihisar’a gelmişlerdir.


Karacaören



Karacaören aşireti yada boyu bu adı nereden almıştır. Aynı kaynaklara göre bu aşiret, Orta Asya’da çadır yapımıyla ün salmıştır. Bilindiği gibi göçebe devrinde insanların evleri çadırlarıydı. Orta Asya’da çadır kültürü uzun sürmüş, göç başladıktan sonra da göçerler her yere çadırlarıyla birlikte gitmişlerdir. Kısacası bugün ev neyse o gün çadır oydu. Ev nasıl önemliyse çadır da öylesine önemliydi. Henüz adı konmamış olan bu aşiret en makbul çadırlarını kara keçi kılından yapıyordu. Kara Keçinin kılı sert olduğundan, ondan yapılan çadırlarda hava alışverişi iyi oluyordu. İçerdeki kirli hava dışarıya sızabiliyor, havalanma iyi oluyordu. Ayrıca yağmur ve kar suları çadırı ıslatmadan üstünden akıp gidiyor ve içeri sızmadığı gibi kıl elyafı ıslanmıyor ve ağırlaşmıyordu. Bu çadırların bir başka özelliği ise soğuğu ve sıcağı geçirmeyişidir.

İşte o günlerde, renleri kara olan bu çadırlara KARACA deniyordu. Yani karaca eşittir çadır demekti. Bu nedenle karaca imal eden (Karaca ören) bu Oğuz boyunun adı da Karaca olarak tanınmıştır.

Bugüne bir benzetme yapılırsa, Karaca çadırcı demektir. Günümüzde soyadlarına ve bazı ailelerin lakaplarına bakılırsa bunların belli meslekleri çağrıştırdığını görürüz: kapıcı, Yapıcı, Çiftçi, Çoban, Arabacı, Değirmenci, Sucu vb. gibi. Çadırdı da bunlar gibi anlaşılmalıdır.

Karacaören sözcüğündeki ‘Ören’ eki ise ‘Örmek’ fiilinden türetilmiş bir sıfattır. Bu durumda birleşik olarak anlamı ‘Çadırören’ olmaktadır. Başka şekilde ifade edersek, Çadıryapan, çadır imal eden anlamlarını taşımaktadır.

Her ne kadar kısaca Karaca deniyorsa da bu Türkmen boyunun asıl ve doğru adı Karacaören Aşireti dir.


KARACAÖREN’lilerin Mekanı

Türkmenler genelde Selçuklu Türkleriyle, daha sonra Moğolların istilası sırasında akın akın küçüklü büyüklü gruplar halinde Anadolu’ya gelmişlerdir. Hayvancılık, çobanlık ve daha az tarım ve ticaretle uğraşan bu göçerler, bakir Anadolu’da uçsuz bucaksız meralar ve araziler bulma şansını yakalamışlardır. Oğuz(Türkmen) boyların mensup 24 aşiretin her birinden 200-300 çadırlık topluluklar, Anadolu’ya doğudan başlıyarak batıya doğru yayılmışlardır.

Oğuz göçerlerinin sızmasından endişe eden yerel yönetimler ve siyasi otorite (Genelde Selçuklu Yönetimi) bu toplulukları küçük birimlere bölerek, birbirlerinden uzak mesafelere serpiştirmiştir. Anadolu haritası incelendiğinde Oğuz Boylarını kendi adlarıyla her tarafa dağılmış olarak görürüz.

Karacören Aşireti de bu düşünce ve politika sonucu bütün Anadolu’ya yayılarak yerleştirilmiştir. Söz konusu göçerlere akarsu boyları ile kimsenin itibar etmediği uzak ve vasi(geniş) araziler gösterilmiş, Yerel Yönetimler onlara şehirlerde yer verme taraftarı olmamışlardır.

Sivrihisar coğrafyasına gelen Karacören’lilere gelince, onlara Sakarya vadisi yerleşme yeri olarak gösterilmiştir. Daha detaylı söylemek gerekirse Sakarya ırmağının, İzmir Karayoluyla kesiştiği yerden (Gülçayır:Burhanlar köyü) başlayıp, suyun akışı istikametinde Beylikköprü ve buranın 4-5 km ilerisindeki Karacaahmet köyüne kadar uzanan yerler onların yaşam alanı olmuştur.

Diğer bir Karacaören grubu ise Sivrihisar dağlarının kuzeye bakan eğimi içinde, Porsuk çayına yakın verimli arazilere yerleşmiş ve burada kurdukları Karacaören köyünde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Arayıt dağına sırtını dayayıp önündeki düz bir ovayla Sakarya ırmağını kuşbakışı seyreden diğer Karacaören Köyü ise coğrafyanın ender bulunan güzel yerlerinden birinde kurulmuştur.

Sakarya boyunca uzanan çayırlık, sazlık, kamışlık alanlar, sulanabilen tarla ve bahçeler, Sakarya’yı iki avuç arasına almış gibi görünen kırmaların(Yamaç) arkasındaki geniş meralar, karacalar için bulunmaz bir mekandı. Bu topraklarda çalışan ve işini bilenler zengin olmuştur.

Sakarya vadisinde zenginleşen ve çoğalan karaca’lar dan pek çoğu ilçe merkezine (Sivrihisar) göçerek, orada Karacalar mahallesi adıyla bir mahalle kurmuşlardır. Detaylı bilgi için bakınız.