20 Aralık 2008 Cumartesi

Sultan Süleyman I (1494 - 1566)

Süleyman I ( Lakabı: Kanuni , birçok batı ülkesinde daha çok Muhteşem Süleyman) (d. 27 Nisan 1494, Trabzon – ö. 6 Eylül 1566). 10. Osmanlı padişahı ve İslam halifesidir.

Kanuni Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanuni Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.

Sultan Birinci Selim Han'dan 7.000.000 km2'ye yakın devraldığı Osmanlı Devletini, 46 yılda 15.000.000 km2, bağlaşık devletlerle, 17.000.000 km2 ulaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman ve Muhteşem Süleyman olarak da anılır. Birçok tarihçi tarafından onun saltanatında Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak dönemini yaşadığı kabul edilmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan İkinci Bayezid'in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu.

15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim'in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe (Kırım güneyinde liman kenti) sancakbeyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul'da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.

Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanuni Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.

Kendisine "Kanuni" denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanuni Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.

Kanuni Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.

I. Süleyman padişah olunca içişlerinde belli bir düzene kavuşmuş devlet yönetimi babasının yaptığı ıslahatlarla sağlamlaşmış temeller üzerinde duran bir devletin başına geçti. İmparatorluğun iç bunalımlarıyla uğraşmadan kısa bir süre Batı dünyasının geçirdiği dönüşümleri izledi. Batı rönesansın yarattığı bir açılma ortamında teknik yönden belli aşamalara ulaşmış; Fransa ve Almanya'da dinsel reformlar yapılarak birlik sağlanmıştı. I. Süleyman bu ortamda, askeri alanda oldukça üstün duruma gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğunun gücünü Batı'ya yine askeri yönden kabul ettirme yolunu seçti.

İmparatorluk içinde Süleyman dürüst hükümdar ve çözülmeye, bozulmaya, rüşvete karşı olarak biliniyordu. Yetenekli bir kuyumcu ve seçkin bir şair olduğu kadar, Süleyman ayrıca sanatçıların ve filozofların büyük hamisiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun kültürel gelişmesindeki Altın Çağı'nın hükümdarıydı.
Süleyman 16'ncı yüzyılın seçkin hükümdarları arasında kabul ediliyordu, başlıca rakipleri:

V. Karl (Şarlken) Kutsal Roma Germen İmparatoru (1519-56)

Şarlken Belçika'nın Gent şehrinde (24 Şubat 1500 tarihinde doğdu, Babası Habsburg Hanedanından Güzel Philippe, annesi Kastilya Kraliçesi Deli Juanna'ydı. Geleceğin imparatoru gözüyle bakıldığından ihtimamla büyütüldü. Hem Alman Habsburg, hem de Fransız ve İspanyol kanı taşıyordu ve bütün bu dilleri konuşabiliyordu. Dedesi İmparator Max, 1516 yılında ölünce Şarlken'in babası Arşidük Güzel Philippe daha önce öldüğünden kendisine büyük miras kaldı. Aynı yıl anne tarafından dedesi olan II. Fernando'nun ölümüyle Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya krallıklarının taçları şahsında birleşti.
1525 yılında Charles tarafından yönetilen yerler sarı ile boyanmış. Kırmız sınırlar Kutsal roma imparatorluğu, Charles ın kısmi kontrolü var.

Şarlken, 1519'da Alman imparatoru seçilince, Avrupa'daki en büyük imparatorluğun sahibi oldu. Alman imparatoru olarak (1519-1556), İspanya kralı olarak (1516-1556), Hollanda-Belçika kralı olarak (1516-1556) yılları arasında hüküm sürdü. İmparatorluğun sınırlarına İspanya ve ona bağlı sömürgeleri ile Avusturya-Almanya topraklarının hepsi dahildi.

Avrupa'nın Osmanlı Devleti karşısında en çok yenilgiye uğrayan ve en çok bağlanmak zorunda kalan, en şöhretli ve en kudretli hıristiyan hükümdarıdır. İmparator sıfatı asla tanınmadı, kabul edilmedi. Bu sebeple sadece İspanya Krallığı'nın verdiği krallık ünvanı tanınmıştır. En büyük düşmanları, sırasıyla Osmanlı Cihan Devleti, Fransa Krallığı, İspanya Krallığı yoluyla İngiltere Krallığı ve Hıristiyanlığın Protestanlık mezhebinin kurucusu Meşhur papaz Martin Luther' dir.

Avrupa hakimiyeti projesini ve Avrupa da ki varolan prestijini Osmanlı Devleti siyaseti ve ordusuyla 1533 İstanbul Barış Andlaşması ile tamamen yıkmıştır. Osmanlı padişahını tek ve gerçek, resmi olarak imparator ve Batı ve Doğu (Yani tüm Roma İmparatorluğu İmparatoru) Roma İmparatoru olarak kabul etmiştir.Kendisi ise Vilayet-i İspanya Kralı olarak, Fransa Kralı ile eşit (Vilayet-i Fransa Kralı) olduğunu resmen kabul etmek zorunda kalmıştır.(1533 Osmanlı Cihan Devleti - Avrupa Devletleri İstanbul Barış Antlaşması)

Sömürgeleri ile İngiltere ve Avrupa'da tek başına kalmış Fransa, Şarlken'in en büyük rakibiydi. Şarlken, bir Avrupa imparatorluğu meydana getirmek için Fransa ile otuz yıl süren savaşlara girişti. Önce La Bicoque (1522) ve Pavie (1525) savaşlarını kazanarak, Fransa Kralı I. François'yı esir aldı. Bu durumda I. François annesi vasıtasıyle resmen Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Hana baş vurup kurtarılması için ricada bulundu. Yalvarıp yakaran mektubunda dünyada oğlunu kurtaracak devlet başkanının kendisinden başkası olmadığı belirtiliyordu.

Kanuni Sultan Süleyman, hem Fransa'ya yardım etmek hem de Osmanlı çıkarlarını korumak için Macaristan Seferine çıktı. 1526'da yapılan Mohaç Savaşında V. Karl'ın yakın akrabası olan Macaristan Kralı II. Layoş'u yenip, Macaristan ve Transilvanya'yı Osmanlı topraklarına kattı. Ayrıca Barbaros Hayreddin Paşanın idaresindeki Osmanlı donanmasının, Alman İmparatorluğu donanmalarını Akdeniz'de ard arda mağlub etmesi, Şarlken'i şaşkına döndürdü. Şarlken'in kardeşi Avusturya kralı Ferdinand, Macaristan'ın geride kalan toprakların yönetimini ele geçirdi.
Sultan Süleyman'ın bu yardımlarından başka Fransızlara uzun vadeli borçlar ve imtiyazlar vererek ekonomilerini kuvvetlendirmesi Fransa ile Avrupa'da Almanya karşısında denge sağlamak içindi. 1529'da Viyana'yı kuşatan Kanuni Sultan Süleyman, Avusturya'ya büyük kayıplar verdirdi. Şarlken'in kardeşi Ferdinand Osmanlı akınları ile uğraşırken Alman prensleri üzerindeki otoritesini yitirdi.

Şarlken bütün bu başarısızlıklara rağmen 1530'da Papa tarafından Kutsal Roma Cermen İmparatoru olarak kutsandı. 1532'de Viyana önlerinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir meydan savaşına zorlandıysa da buna yanaşmadı.

Fransa üzerine akınlar düzenlemeğe devam etti. Bu seferlerin sonuncusu da başarısızlıkla sonuçlanınca, İspanya ve Hollanda'yı oğlu Phillipe'e verdi. Osmanlı Devletinin hiçbir zaman imparator olarak görmediği ve tanımadığı Şarlken sonunda siyaset alanından da çekilmek zorunda kaldı. imparator unvanını da kardeşi Ferdinand'a bırakarak Yunte manastırına çekildi (1557). 1 yıl sonra 21 Eylül 1558'de öldü.

Şarlken Avrupa'da kendi egemenliği altında Katolik bir imparatorluk kurmak istemişti. Bu amaçla uzun yıllar Protestanlar ve Osmanlılarla savaştı. Ancak geniş bir alana yayılmış, farklı iktisadi, dinsel ve kültürel yapılara sahip krallıkları Katoliklik etrafında bir araya getirmeyi başaramadı.

I.Francois (Fransa 1515-1547)


I. François sanat ve edebiyat alanlarındaki gelişmeleri teşvik ederek Fransa'da rönesans ve hümanizmin yayılmasında yardımcı oldu. Saray için yapılan mimari eserleri yetenekli İtalyan sanatçılara teslim etti. Yaptırdığı krallık sarayları ve konakları, burjuva konaklarına örnek olmuştur. Edebiyata da önem veren I. François, hümanist yazarların eserlerinin çevrilmesine ve yayılmasına katkıda bulundu. Sosyal bilimler üzerine araştırma yapan ilk Fransız üniversitelerinden biri olan Collège de France'ın kurucusudur.


I. François batı Avrupa'da Birleşik Krallık ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile rekabete girmişti. Bu ülkelere karşı Sultan Süleyman ile ittifak yaptı.

VIII.Henry ( İngiltere 1509 - 1547)

İngiltere'yi Roma Katolik Kilisesi'nden ayırarak tamamen İngilizleştirip, Anglikan Kilisesini kurması ile meşhurdur.



 Tahta geçtikten sonra ölen abisi Arthur'un karısı Catherine ile evlendi.Henry'nin Catherine ile evliliği sırasında altı çocuğu oldu ama bunların arasından sadece bir kız çocuğu sağ kaldı. Henry, Catherine'nin erkek çocuk doğuramaması yüzünden bu evliliği sonlandırmak istedi. Fakat, Catherine'nin yeğeni olan İspanya İmparatoru, Henry'nin bu isteğine şiddetle karşı çıktı. Beş yıl boyunca boşanma için uğraşan Henry,Anglikanizm kilisesini kurdu ve ilk evliliğinin geçersiz olduğunu ilan etti. 1533 yılında Anne Boleyn ile evlenen Henry, Anne ile üç yıl evli kaldı. Çiftin tek çocukları Henry'nin annesinin adını taşıyan Elizabeth'tir.

II. Zygmunt (Polonya,1548- 1572)

Lehistan kralı ve ve Litvanya büyük dükü

IV. İvan (Korkunç İvan, Rusya, 1530-84)

İvan çocuk yaşta hükümdar oldu. insanlara ve hayvanlara eziyet etmekten zevk alan, çok içki içen ve şiddet uygulayan bir çardı. Moskova Kremlin yakınında yaptırdığı Katedral ilginçtir.



Süleyman'ın liderliğinde Osmanlı İmparatorluğu Altın Çağı'na ulaştı ve dünya gücü haline geldi. Süleyman, Osmanlı ordusunu Belgrad, Rodos, Macaristan'ın çoğunun fethinde kendisi yönetti. Viyana kuşatması planını hazırladı. Ortadoğu'nun çoğu toprağını imparatorluğa kattı. Karasularını Kuzey Afrika'ya Cezayir'e genişletti. Kısa dönemde Osmanlı'lar Akdeniz, Kızıl Deniz ve İran Körfezinde deniz hakimiyetini ele geçirmeyi başardılar. Osmanlı İmparatorluğu onun ölümünden sonra genişlemesine bir yüzyıl daha devam etti.

Büyük bir devlet adamı olan Kanun i Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
"Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".

Muhibb i (Kanuni Sultan Süleyman)

Çocukları
Erkek çocukları: II.Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, Mustafa
Kız Çocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan

İç İsyanlar
Kanuni Sultan Süleyman, padişahlığının ilk yıllarında bazı iç isyanlarla uğraştı. Mısır'ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim'in Şam Valisi olarak atadığı Canbirdi Gazeli'nin çıkardığı isyan bunlardan ilkidir.

Amacı Memlük devletini yeniden kurmak olan Canbirdi Gazeli, 1521 yılının Ocak ayında Dulkadiroğulları'ndan Şehsuvaroğlu Ali Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratılarak yakalandı ve idam edildi.

Kanuni Sultan Süleyman, sonraki yıllarda yine Mısır'da sadrazamlık hakkının kendisinde olması gerektiğini savunan Ahmet Paşa, Anadolu'da Safevilerin desteğiyle ortaya çıkan Kalender Çelebi ve vergi sistemini bahane ederek ayaklanan Baba Zünnun (1527) isyanlarıyla uğraştı. Çıkan tüm bu isyanlar Osmanlı kuvvetleri tarafından başarıyla bastırıldı

Belgrad’ın Fethi



Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığında Avrupa'nın en güçlü devleti Roma-Germen İmparatorluğu (Almanya) idi. Almanya İmparatoru Şarlken Macaristan'a hakim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı İkinci Lui, Şarlken'e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu.

Fatih Sultan Mehmed, Avrupa'da düzenlediği seferlerde Sırbistan'ı almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanuni Sultan Süleyman Macaristan'ı almak üzere harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Bu sefer sonunda İstanbul'a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne yerleştirildi.

Belgrad'ın fethi, Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi.

Rodos’un Fethi
Doğu Akdeniz havzasıyla Ege Denizi arasında ve Boğazlar Bölgesi’ne uzanan geçiş noktasında bulunan Rodos Adası, tarih boyunca Romalıların, Bizanslıların ve Saint-Jean (Sen Jan) Şövalyelerinin idaresinde kalmıştır. Sen Jan Şövalyeleri döneminde Rodos, Hristiyanların en kuvvetli ileri karakolu hâline gelmiş, Anadolu ve Mısır’a yönelik Haçlı seferlerinde üs olarak kullanılmıştır.

Osmanlılar, İstanbul’un Fethi’nden sonra imparatorluğun emniyeti ve Anadolu’nun savunması açısından önem arz eden Rodos’a yönelmişlerdir. İlk olarak Fatih Sultan Mehmet Ada’ya baskınlar yapmış; fakat ele geçirememiştir. İkinci Beyazıt, kardeşi Cem’in Papalığa sığınmasından dolayı Rodos’la dost geçinmek zorunda kalmış ve Ada’nın fethine yönelik ciddi bir teşebbüste bulunmamıştır. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Hint ticaret yolu üzerinde bulunan Mısır’ı ele geçirmesiyle, Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması hayati bir konu olmuş; fakat Yavuz’un erken ölümü Akdeniz’le uğraşmasına imkân vermemiştir.



Rodos engelini ortadan kaldırmadan, Suriye ve Mısır’ı barış içinde idare etmenin imkânsız olduğunu gören Kanuni Sultan Süleyman, Belgrat’ı fethettikten sonra, Rodos’a yönelmiştir.

İkinci Vezir Mustafa Paşa seferin serdarlığına (Başkomutanlığına) tayin edilmiş, 300 harp ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise, Kaptan Paşa Kurdoğlu Muslihiddin’e verilmiştir. Donanma 4 Haziran 1522’de İstanbul’dan harekete geçmiş, 24 Haziranda Rodos’a gelmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ise, 16 Haziranda kapıkulu ve eyalet askerleriyle birlikte, İstanbul’dan harekete geçmiştir.

İlk olarak Avrupa’dan gelebilecek yardımlara karşı, Rodos Limanı’nın gereken yerlerine savunma gemileri konulmuş ve Öküzburnu mevkiinden karaya asker çıkarılmıştır. Rodos şehrinin etrafına metrisler kazılmış ve büyük muhasara topları yerleştirilmiştir.

28 Temmuzda Rodos’a çıkan Kanunî Sultan Süleyman’ın, teslim teklifine şövalyeler tarafından olumsuz cevap verilince, Osmanlı Ordusu ağustos ayının ilk günü saldırıya geçmiştir. Fethe kadar Rodos burçları, karşılıklı açılan lağımlar sonucu korkunç boğuşmalara sahne olmuş, güçlü Osmanlı toplarının kalede yaptığı büyük tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılmıştır. Osmanlı Ordusunun 10 Aralığa kadar ısrarla devam eden saldırılarıyla kale iyice yıpratılmış ve 18 Aralıkta yapılan genel hücum sonucu şövalyeler geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.

Nihayet Rodos Kalesi ve şehri Osmanlı Ordu ve donanması tarafından 4 ay 23 gün süren bir kuşatmadan sonra 20 Aralık 1522’de fethedilmiştir. Böylece Rodos’ta 213 yıldır devam eden şövalyeler devri sona ermiş, Rodos Kalesi’yle beraber On İki Ada’nın tamamı ve şövalyelere ait olan Bodrum Kalesi de Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştır. Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silahlarını alıp, on gün içinde Rodos’tan ayrılmaları; şehirdeki istihkâmların 4000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve şövalyeler Ada’yı terk edene kadar asıl kuvvetlerin şehrin iki kilometre mesafesinde bekletilmesi yer almıştır.

Fetihten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle, Rodos’a derhâl Türk nüfusu yerleştirilmeye başlanmış ve Ada bir sancak beyliği hâline getirilerek Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlanmıştır.

Rodos’un Sen Jan Şövalyelerinin elinden alınmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’in güvenliği sağlanmış ve Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz’in en önemli gücü hâline gelmiştir. Rodos’un stratejik konumu Osmanlı deniz hâkimiyeti anlayışında yeni stratejilerin uygulanmasına da zemin hazırlamıştır. Bu fetih, Türk topçusunun üstünlüğünü göstermiş, alınması âdeta imkânsız olarak görülen ve Haçlı ordularının Doğu Akdeniz’deki en önemli kalesi olan Ada’nın zaptı Avrupa’da büyük şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratmıştır.

Fetihten itibaren (1522-1828) 306 yıl Rodos, Osmanlı idaresinde en huzurlu dönemi yaşamıştır. 1828 Londra Protokolü ile Rodos Adası ve On İki Ada, İngiltere-Fransa ve Rusya’nın himayesine alınmıştır. Rodos Adası, 1912’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiştir.

Lozan Antlaşması ile On İki Ada İtalyanlara bırakılmış, Ekim 1943’te İngilizler Rodos’ta İtalyan idaresine son vermiş; ancak hemen sonra Almanlar Rodos’u hava indirme harekâtı ile işgal etmişlerdir. 9 Mayıs 1945’te Müttefikler adına İngilizler Ada’yı Almanlardan almışlarsa da fiilen Yunanlılara vermişlerdir. Adada bulunan 2000-2500 civarındaki Türk nüfusu, “bölge, İtalya topraklarından sayıldığından” 1923’teki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında mübadele dışı tutulmuştur.

390 yıl (1522-1912) Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Rodos Adası ve On İki Ada, 10 Şubat 1947’de yapılan Paris Antlaşması ile 1 Nisan 1947’de resmen Yunanistan’a teslim edilmiştir.

Mohaç Savaşı
Şarlken'in büyük bir tehlike olmaya başladığını gören Kanuni Sultan Süleyman, Fransuva'nın da ısrarı üzerine Şarlken'e karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan'a girdi.

29 Ağustos 1526'da Macar ordusuyla Mohaç'ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı.

Yukarıda resmini gördüğünüz II Lajos savaş sırasında Tuna nehrinde boğularak öldüğü sanılıyor.
Macaristan, Osmanlı Devleti'ne bağlı bir krallık haline geldi ve başına Macar soylularından Jan Zapolya getirildi.

Kanuni'nin Almanya Seferi
Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Şarlken’in ve kardeşi Avusturya ve Bohemya Kralı Ferdinand’ın Macaristan’ın içişlerine karışması üzerine Kral Yanoş, Sultan Süleyman Handan yardım istedi. Padışah, 25 Nisan 1532’de Alman seferine çıkıp, yüz yirmi bin mevcutlu ordusuyla Avusturya’yı zaptetti. Şarlken, 250.000 kişiden fazla Hıristiyan ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Osmanlı Sultanının Alman Seferi de, düşman ülkesinin ezilmesi ve Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla neticelendi. Sultan Süleyman Hanın, Alman Seferi münasebetiyle Orta Avrupa’da bulunmasından korkup, meydan muharebesinden kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'yla Osmanlı Devleti'nin ve Sultanın üstünlüğünü kabul etti.


Soldan sağa Ferdinand ve Yanoş

İstanbul Antlaşmasına göre:
-Kral Ferdinand, Kanuni Sultan Süleyman Hanı baba ve metbu (kendisine tabi olunan, uyulan) bilecek ve ancak “kardeş” diye hitap ettiği veziriazamla eşit sayılacaktır.
-Kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine tecavüz etmeyecek ve Sultan da Avusturya ülkesiyle ahalisini kendi tebaası bilecektir.
-Kral Ferdinand, Macaristan üzerindeki veraset iddialarından vazgeçecek; -
-Macaristan’ın batısı ve kuzey batısındaki arazisinin hakimi olacaktır.
-Macar Kralı Yanoş ile Kral Ferdinand arasında, Osmanlıların uygun göreceği hudut geçerli olacaktır.
-Eski Kraliçe ve Ferdinand’ın kız kardeşi Maria’nın kocasından miras kalan malik hane, geçimi için ihsan edilecektir.
-Bu antlaşma geçici değil, devamlıdır.

Avrupa’da, Fransa’dan başka Avusturya’nın da Osmanlı Sultanının himayesini kabul etmesiyle Şarlken’in “Avrupa İmparatorluğu” kurma projesi gerçekleşemedi. Türklerin takip ettiği cihanşümul dünya hakimiyeti siyaseti gereğince, Kanuni Sultan Süleyman Han ve Osmanlı Devleti, Avrupa’da tek başına söz sahibi oldu

Cezayir’in Katılışı
Cezayir 1516'da Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis (Barbaros) tarafından İspanyollar'dan alınmıştı. 1518'de Barbaros, Cezayir'in hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu iki denizcinin kendisinden yardım istemesi üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti.

Kanuni, Barbaros Hayreddin Paşa'yı İstanbul'a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı.

Macaristan Seferi
Ferdinand'ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand Budin'i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanuni tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin'e girdi. Sigismund'u Erdel Beyliği'ne atadı ve Macaristan'ı Osmanlı Devleti'ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi. Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine atandı.

Avusturya'nın elinde sadece kuzey Macaristan kaldı. Kanuni döneminin önemli siyasi olaylarından olan Osmanlı-Macaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri Kanuni'nin ölümüne kadar devam etti.

Şarlken ve Avrupa
Alman İmparatoru Şarlken'in amacı tüm Avrupa'da hakimiyet sağlamaktı. Şarlken, fikirlerine karşı çıkan Fransa Kralı Fransuva'yı esir aldı. Fransa Kralının annesi Düşes Dangolen, Kanuni'ye bir mektup yazarak yardım istedi. Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis'e giderek Şarlken'in donanmasını yendi. Hem Fransa'yı hem de Fransua'yı kurtardı. 1543

Trablusgarp’ın Alınışı
Şarlken, Trablusgarb'ı aldıktan sonra buraya Sen Jan Şövalyeler'ini yerleştirmişti. Barbaros'un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa'yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir'e saldırdı ancak, Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı (1541).

Barbaros'un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb'ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551).

Hint Seferi
Coğrafi keşiflerden sonra sömürge arayışları başlamış, Portekiz ve İspanya pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı.

Ümit Burnu'nun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi ancak, Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı.

1551 yılında düzenlenen İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı. Türk denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, bu sefer sırasında Maskat'ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak, Portekizlilerin Basra Körfezi'ni kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra'da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis Mısır'da idam edilmiştir.

Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan'ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı egemenliği sağlandı.

Cerbe Savaşı
Turgut Reis' ve Piyale Paşa'nın İspanyollar'ın elinde bulunan Tunus açıklarındaki Cerbe adasını kuşatması üzerine, Andrea Doria komutasındaki bir Haçlı donanması İspanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı. Cerbe Osmanlılara geçti (1559).

Malta Seferi
1522'de Kanuni Sultan Süleyman Rodos'u ele geçirerek, şövalyeleri adanın dışına sürdü. Yeni bir vatana ihtiyaç duyan şövalyeler 1530'da imparator V.Charles'in verdiği imtiyazlarla Malta'ya yerleştiler.


Gelir gelmez ticareti ve sosyal ilişkileri geliştirmeye başladılar, yeni hastaneler yaptılar, en önemlisi de adada güçlü bir kalkınma hareketi başlattılar. Fakat Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'nın geçiş yolları üzerinde bulunan Malta'yı da imparatorluk sınırlarına katmak istiyordu. Trablus ve Cezayir'in güvenliği içinde alınması gerekiyordu. 1565'te güçlü bir donanma ile Malta'ya geldi ve kuşatma başlattı. Kuşatma 4 ay kadar sürdü. Sonunda Sicilya'dan gelen yardımla şövalyeler galip geldiler. Kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu.

Şövalyeler bu savunmayla Güney Avrupa'nın ve Hıristiyanlık aleminin güvenini kazandılar. Türklere karşı kazanılan bu zaferden sonra, Malta ve Gozo'yu büyük bir şevkle geliştirmeye başladılar. Adalar, bu dönemde mimarlık, sanat ve kültür açısından altın devrini yaşadı. Malta'daki pek çok görkemli yapı bu dönemin eserlerindendir.Valletta şehri, ismini şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Vallette'den almıştır. Valletta en erken dönem raylı sistemin kullanıldığı şehirlerden biridir.

Zigetvar Kalesi kuşatması

Anadolu'daki iç isyanlarla ve Doğu'da İran Devleti ile uğraşan Kanuni Sultan Süleyman, 1566'da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı.

Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanuni Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devleti'ni zaferden zafere taşıyan Kanuni Sultan Süleyman'ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566).

Preveze Deniz Zaferi
XVI. yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı donanmasının Adalar Denizi’ndeki son fetihleri bütün Avrupa devletlerini telaşlandırmıştır. Bir araya gelen Papalık, İspanya, Venedik gibi devletler bir Haçlı donanmasının hazırlanmasını kararlaştırmışlardır. Hazırlanan Haçlı donanması Korfu Adası’nda yığınak yapmaya başlamıştır. Aralarında yaptıkları görüşmelerde İspanyollar, kendileri için birinci derecede önemli olan Cezayir’in Osmanlılardan alınmasını, Venedikliler ise son zamanlarda kaybettiği Ege adalarının kurtarılmasını ilk hedef olarak öne sürmüşlerdir. Bu ittifakın komutanı 22 Eylül 1538’de 49 kadırga ve 50 barça (kalyon türünden küçük savaş gemisi) ile Korfu’ya gelen Andrea Doria idi.



soldan sağa Barbaros Hayrettin, Turgut Reis ve Andrea Doria
Osmanlı donanması ise Barbaros Hayrettin Paşa komutasında kürekli çektiri sınıfından olmak üzere 122 parçadan ibarettir. Barbaros Hayrettin Paşa, donanması ile İstanköy taraflarında bulunduğu sıralarda durumu öğrenmiş ve harekete geçerek Haçlı donanması hakkında bilgi almak üzere Turgut Reis’i öncü olarak göndermiştir.

Barbaros süratle ilerleyerek yolda Kefalonya Adası’nı vurduktan sonra Preveze Körfezi’ne girmiştir. 25 Eylül 1538’de Andrea Doria komutasındaki 302 parçadan oluşan Haçlı donanması Korfu’dan güneye doğru hareket etmiş ve Preveze önlerine gelerek demirlemiştir. Haçlı donanması, Akceom burnuna asker çıkarmak istemişse de daha önceden buraya çıkan Osmanlı askerlerinin ateşi ile karşılaştığından geri dönmüştür.

Osmanlı donanmasını Arta Körfezi’nden çıkararak açık deniz savaşına zorlamak isteyen Andrea Doria, denize açılmıştır. Barbaros Hayrettin Paşa, gece yarısı düşmanı takibe çıkmış, Haçlı donanmasının Ayamavra Adası istikametinde seyrettiğini anlayınca rotasını bu yöne çevirmiştir. Böylece iki donanma Ayamavra Adası’nın batısında 3 - 4 mil kadar açıkta karşı karşıya gelmiştir.
Osmanlı donanması; ortada Barbaros Hayrettin Paşa, sağda Salih Reis, solda Seydi Ali Reis olmak üzere hilal şeklinde savaş tertibi almış olup, arkada Turgut Reis komutasındaki gönüllü kuvvetleri ihtiyat görevini üstlenmiştir. Düşman ise üç saf hâlinde sıralanmıştır. Ön safta büyük kalyonlar, ikinci safta Andrea Doria’nın başında bulunduğu kadırgalar, arka safta ise çektiriler yer almaktadır.

27 Eylül 1538 tarihinde yapılan Preveze Savaşı Barbaros Hayrettin Paşa’nın çok akılcı taktikleri ve askerlerin kahramanca savaşmaları sayesinde sayıca çok üstün olan düşmana karşı kazanılmıştır. Hiç ummadıkları bir anda cepheden Haçlı hatlarına saldırarak bir yarma harekâtına girişen Barbaros Hayrettin Paşa’nın taarruzu, müttefik saflarını allak bullak etmiştir. Arkadan çevrilerek imha edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Andrea Doria geri çekilme emri vermiştir.

Preveze Zaferi, Akdeniz’deki Türk hakimiyetini tam anlamıyla pekiştirmiş, Türklerin karada üstünlüğü yanında denizlerdeki üstünlüğünü de Avrupa’ya kabul ettirmiştir. Bu savaş sonunda Akdeniz bir Türk gölü hâline gelmiştir. Bu savaş; dünya denizciliğine bir örnek, tarihte birçok amirale ders olmuş, deniz harp okullarında eşsiz taktik olarak öğretilmiştir.


Kapitülasyonlar
İlk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak yapacağı devletlere vermişti.

1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti. Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini "Ahdi" ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu.

İlk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna karşı ittifak sağlamak için Protestan olan İngiltere'ye 1580'de, Hollanda'ya 1612'de Kapitülasyonlar verildi.

Kapitülasyonlarda ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi.

Osmanlı devleti zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı haline getirdiler.

Birinci Dünya Savaşı'nın ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır.

Sadrazam Damat İbrahim PaşaPargalı Damat İbrahim Paşa (1493-15 Mart 1536) Kanuni Sultan Süleyman saltanatı döneminde 1523-1536 yılları arasında sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.

Bugün Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu. 6 yaşında İstanbul'a getirildi. Kanuni'nin şehzadeliği sırasında Manisa'da onun maiyetinde bulundu. Kanuni İbrahim Paşa'yla beraber yemek yer, yan yana konmuş yataklarda beraber yatar kalkardı. Kanuni padişah olduktan sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devletinde çeşitli görevlerde bulundu.

1521'de Belgrad'ın Fethinde görev aldı. 1522'de Rodos seferine katıldı. 1523'te o zamanki usullere aykırı bir şekilde sadrazamlığa getirildi. 1524'te Kanuni'nin kızkardeşi Hatice Sultan ile evlendi. Mısır'da asayişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine Mısır Beylerbeyi unvanı verildi. Macaristan seferine katıldı ve Mohaç Savaşının kazanılmasında önemli rol oynadı.

Daha sonra Anadolu'daki isyanları bastırmakla görevlendirildi. Anadolu'da aldığı tedbirlerle isyanları sona erdirdi. I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan 2. Macaristan seferine katıldı. Avusturya İmparatorunu Osmanlı Sadrazamına eşit sayan 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'nın müzakerelerini yürüttü. Safevilere karşı düzenlenen Irakeyn seferine katıldı. Tebriz'i aldıktan sonra Kanuni'ni kuvvetleri ile birleşti ve Bağdat'ın fethinde görev aldı.

Pargalı, frenk, damat, makbul ve maktul lakaplarıyla anılan İbrahim Paşa, Irakeyn Seferi sırasında yaptığı bazı uygulamalar sebebiyle Padişahın güvenini kaybetti. Bazı tarihçilere göre Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan ve defterdar İskender Çelebi'nin kötülemelerinin de bunda etkisi oldu. 15 Mart 1536 akşamı Kanuni her zamanki gibi İbrahim Paşa'yla akşam yemeği yedi. Ertesi sabah cesedi sarayın önünde boğulmuş olarak bulundu. Yaygın inanış, Hürrem Sultan'ın padişah üzerindeki nüfuzu bakımından kendisine rakip olarak gördüğü için öldürttüğü, hatta bizzat kendisinin öldürdüğüdür.

13 sene sadrazamlık yapan ve Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca bilen İbrahim Paşa, bugün Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan İbrahim Paşa Sarayından başka, İstanbul Mekke Selanik, Hezergrad (Razgrad) İbrahim Paşa Camii ve Kavala'da cami mescid mektep medrese zaviye hamam ve çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunlara vakıflar tahsis ettirmiştir.

Hürrem Sultan
Hürrem Sultan, (1506 - 1558) I. Süleyman'ın eşi, bir Osmanlı padişahıyla nikahla evlenmiş tek kadın, üçü ölmüş beş şehzade ve bir sultanın öz anası.


Ukrayna'da oturan Polonyalı Ortodoks bir ailede doğan Hürrem Sultan'ın asıl adı Roxelanne'dı (Anastasiya Lisowska). Güzelliği nedeniyle küçük yaşta 1520 tarihinde bugünkü Ukrayna sınırları içinde bulunan Rohatyn şehrinden kaçırılmıştır. (Bölge 1184-1939 yılları arasında Polonya Krallığı sınırları içersinde bulunuyordu. Daha sonra Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Dişiliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi.
Yukarıdaki heykel Hürrem'ın anısına doğduğu şehirde Ukrayna da bulunmaktadır.

Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni'nin cariyelerinden biri olan Mahidevran Sultan'dan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Mustafa zamanla çok sevilen bir şehzade haline geldi. Mustafa'nın Kanuni'den sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu da Mahidevran Sultan'ın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu. Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran Sultan'ın önüne geçti ve Kanuni'nin güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi oldu. Bazı kaynaklar çeşitli entrikalar uygulayarak 16. yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkilediği iddia ederler. Kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirerek Vezir-i Azam'la bir ittifak oluşturdu. Kanuni, yeniçeriler tarafından çok sevilen oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. Hürrem Sultan'ın Kanuni'yi bu kararda etkilediği inancı yaygındır. Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra Mahidevran Sultan iyice gözden düştü. Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa'da geçirdi. Ancak Hürrem Sultan'ın ölmesinden sonra Hürrem Sultan'ın oğlu padişah II. Selim, Mahidevran Sultan'a maaş bağlattı ve oğlu Mustafa'nın türbesini yaptırttı.

Yukarıdaki resim Hürrem sultanın Harem dairesindeki köşesidir.

Devlet yönetiminde etkili olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Bu dönemde Ruslar Kazan ve Astrahan Hanlıklarına hakim olup doğuya doğru yayılmaya başladılar. Tüm bunlara rağmen, eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan önce 52 yaşındayken öldü ve oğlu II. Selim'in tahta çıkışını göremedi.Cenazesi İstanbul'da Süleymaniye Camii haziresindeki Hürrem Sultan Türbesi'ne gömüldü.


Safeviler
Sultan Süleyman Avrupa'da başarılar kazanırken, Anadolu'da iç isyanlar baş göstermiş, İran'da ise yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan Safevi Devleti, doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti.

Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da İstanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devleti'nin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu'da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı (1534).

Kanuni'nin Avusturya'ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi. Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler (1553) tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu'da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş'a kadar gelip Erzurum'u kuşattılar. Kanuni Sultan Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb'ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı (1555).

Bu antlaşmayla, Yavuz döneminden beri süren İran sorunu çözüme kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ve İran arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca İslam dünyasında yapılan ilk din barışı özelliği de taşımaktadır.

Şehzade Mustafa
Şehzade Mustafa, I. Süleyman'ın Mahidevran Sultan'dan olan ilk çocuğudur. Şehzade Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vali olarak gönderildi. Gene gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya 'ya gitti. Şehzade Mustafa'nın I. Süleyman'ın en büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Süleyman 1553 yılında oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla boğdurttu. Hürrem Sultan'ın I. Süleyman'ı bu kararında etkilediği inancı yaygındır.
Şehzade Mustafa Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olmayan iki oğlundan biridir. Şehzade Mehmet kendi eceli ile öldükten sonra Hürrem Sultan için kendi oğlu Şehzade Bayezid’e tek rakip olarak Şehzade Mustafa kalmıştır.

Şehzade Mustafa çok iyi eğitilmiş bir şehzade, çok cesur ve başarılı bir askerdi de aynı zamanda. Halk ve asker nezlinde de çok sevilirdi.

Hürrem Sultan ve damadı Damat Rüstem, Şehzade Bayezid’i tahta çıkarmak için saray da ve devlet erkanı içinde entrikalar yaratarak Şehzade Mustafa’nın Kanuni’yi devirerek tahta geçeceğini iddaa ederler. Kanuni, kimi tarihçilere göre entrika olduğundan haberdar olmasına rağmen devletin bekâsı için, kimi tarihçilere görede haberdar olmadan kendi iktidarı için Şehzade Mustafa’nın öldürülmesini emretmiştir.

Savaş sebebiyle Konya’da bulunan bir otağa çağrılan Şehzade Mustafa, yine kimi iddaalara göre olacaklardan haberdar olmasına karşın padişaha karşı gelmek istememesinden otağa gitmiştir, padişahı yerinde bulamaz ve üzerine atlayan iki cellatla müzadele ederek kurtulmaya başarır. Daha sonra gelen cellatları deviremez ve şehzadelerin öldürülmesinde kullanılan domuz bağırsağından halatla 38 yaşında boğularak öldürülür.

Rivayete göre Kanuni infaz sırasında orada bulunarak olayı izlemiş öldürülmesinden sonra başında yas tutmuştur. Ve ölene kadar Mustafa’nın pişmanlığıyla yaşamıştır.

Şehzade Mustafa öldürüldükten sonra Hürrem Sultan’ın oğlu Şehzade Bayezid bazı politik ve askeri hatalar yaparak padişahın gözünden düşmüş ve daha sonra İran’da öldürülmüştür. Şehzade Bayezid’in de ölümünden de sonra taht Kanuni’nin oğulları arasındaki en yeteneksiz olana, Sarı Selim’e kalmıştır

Şehzade Bayezid
Şehzade Bayezid (d. 1525 - ö. 25 Eylül, 1561), Kanuni Sultan Süleyman'ın şehzadelerindendir. Annesi Hürrem Sultan'dır.

Kendisinden başka yedi erkek kardeşi vardır. Bunlardan Murad, Mahmud ve Abdullah çok küçük yaşlarda ölmüştür. Diğer kardeşleri Mehmed ve Cihangir genç yaşta hastalanarak, Mustafa ise askerler tarafından tahtın varisi olarak desteklendiği için, Hürrem Sultan’ın entrikalarının da etkisiyle Kanuni tarafından boğdurularak ölmüştür. Erkek kardeşlerinden sadece Selim sağ kalmıştır.

1546’da Karaman Sancak Beyliği'yle görevlendirilen Bayezid, 1533’te Nahcivan seferi esnasında taht muhafazası için Edirne’ye gönderildi. Ancak Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden sonra onun adına isyan eden Düzmece Mustafa kuvvetlerini durdurmada ağır davrandığı, hatta bu isyanı onun düzenlediği iddiası ortaya atıldı. Kanuni’nin ona olan güveni sarsıldı, ancak yine de onu affedip Kütahya’ya gönderdi. Bayezid bunun üzerine babasına yazdığı mektupta “ben kulunuzu muradına irgürdünüz” diyerek teşekkür etmiş ve kendisini tahtın varisi olarak görmeye başlamıştır.

Hürrem Sultan, kendi oğlu olmayan Şehzade Mustafa’ya tahtın varisi gözüyle bakılmasını ve askerler tarafından desteklenmesini, kendisinin ve oğullarının gücü için bir tehdit olarak algılamış ve onun öldürülmesinde etkin rol oynamıştır. O, kendi oğullarından birisinin, daha çok karakter bakımından Kanuni’ye benzeyen Bayezid’in tahta geçmesini istiyordu. Yaşamı boyunca da onun koruyuculuğunu üstlenmiştir. Hatta Düzmece Mustafa olayında Bayezid’in, affedilmesini Hürrem Sultan’a borçlu olduğu söylenmektedir. Ancak Hürrem Sulta'ın ölümünden sonra, Bayezid koruyucusuz kalmış ve kendine taraftar toplamaya girişmiştir.

Oğullarının taraftar toplamaya başlamaları üzerine Kanuni onları birbirlerinden uzaklaştırmış, Selim’i Konya’ya, Bayezid’i ise Amasya’ya göndermiştir. Bayezid bunu kendisine bir hakaret saymış ve Kütahya’da kalmaya çalışmıştır. Ancak babasının ısrarları sonucu Amasya’ya gitmek zorunda kalan Bayezid, şikayetlerde bulunmuştur. Kanuni onu çeşitli vaadlerle oyalamaya çalışırken, o babası için “padişah olan yalan söyler mi” demiş ve taraftar toplamaya devam etmiştir.

Onun askerlerini dağıtamayan Kanuni, aynı şekilde Selim’in de asker toplamasını söylemiş ve Sokollu Mehmed Paşa’yı ona yardıma göndermiştir. Bayezid’in sancağından çıkması isyan olarak değerlendirilmiş ve Şeyhulislam Ebusuud ve başka din adamları tarafından öldürülmesinin vacib olduğuna dair fetvalar verilmiştir. Bu esnada Amasya’dan Ankara’ya gelmiş olan Beyazid, Konya önlerinde Selim’in ordusuyla çarpışmış, ancak onun düzenli ordusu karşısında üstünlük sağlayamayıp yenilmiştir. Bunun üzerine Amasya’ya dönmüş ve müftü Muhyiddin Cürcani’yi babasına, affedilmesini dilemesi için göndermiştir.

Kanuni, Bayezid'in af talebini reddetmiş ve yakalanmasını emretmiştir. Bayezid bunun üzerine oğullarını alarak İran’a sığınmıştır.

İran’da Şah Tahmasb taafından büyük bir törenle karşılanan Bayezid, onun aracılığıyla babasından affını dilemiştir. Kanuni de bir ara onu affetmeyi düşünse de Selim’in ve Tahmasb’ın tutumları karşısında bundan vazgeçmiştir. Bu çekişmeden yararlanmak isteyen Tahmasb, bir bahaneyle Bayezid’i ve oğullarını hapse attırmıştır.

Bundan sonra Kanuni, Selim ve Tahmasb arasında Bayezid’in teslimi konusunda yazışma ve pazarlıklar başlamıştır. Tahmasb’ın isteklerinden bir kısmını kabul etmek zorunda kalan Kanuni, ona 1.200.000 altın ödeyeceğini ve Kars Kalesi’ni bırakacağını vaad etmiştir. Ayrıca Selim de padişah olduğunda, İran’la dost kalacağına dair bir ahidname vermiştir.

Anlaşma sağlanınca Kazvin’e giden Osmanlı elçileri 25 Eylül 1561 tarihinde önce Bayezid’i ardından da oğullarını boğarak öldürmüşlerdir. Bayezid ve oğullarının cenazeleri Sivas’a getirilerek surların dışında bulunan Melik-i Acem türbesine defnedilmiştir. Ancak bu türbe günümüze kadar ulaşamamıştır.

Bayezid'in ölümünden sonra İstanbul’a nakledilen karısı bir kale içinde bekletilmiş ve yanında bulunan üç yaşındaki oğlu da öldürülmüştür.

Bayezid olayından sonra, yeniçerilerin Anadolu’ya muhafız olarak yayılması ve şehzadelerden yalnızca en büyüğüne sancak verilmesi gibi idari değişikliklere gidilmiştir.

Bayezid’in sonunu hazırlayan kişilerin başında Lala Mustafa Paşa ve Damat Rüstem Paşa’nın geldiği iddia edilmektedir. Mustafa Paşa, ona sadrazamlık vaadinde bulunan Selim’in tahta çıkmasını istemiştir. Bayezid’i babasına karşı isyana teşvik etmiştir. İkili oynayarak hem kardeşleri birbirine, hem de Bayezid’i Kanuni’ye kötülemiştir. Fakat II. Selim zamanında değil, ancak III. Murat zamanında, yaklaşık 3 ay sadrazamlık yapmıştır.

Bayezid karakter bakımından Kanuni’ye benzemektedir. Melankolik tabiatlı, şair yaratılışlı, iyiliği seven, zeki, mütevazı ve cesur bir kişi olarak nitelendirilmektedir. “Şahi” mahlasıyla yazdığı şiirleri, divanı vardır. Babasından affını dilemek için yazdığı şiirleri ve babasının yine şiir olarak verdiği karşılıklar meşhurdur. Divanında Farsça şiirleri de bulunmaktadır.


Mimari Eserler
Kanuni Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim'den 6.557.000 km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye çıkardı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii'ni tamamladı.

Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır;
Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi,
Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camii,
Bozöyük Kasım Paşa Camii.

Mimar Sinan
Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler verdi.

Bunlardan en önemlileri şunlardır;

Halep Hüsrev Paşa Camii,
İstanbul Haseki Külliyesi,
İstanbul Şehzade Camii ve Medresesi,
Üsküdar Mihrimah Camii,
İstanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi,
Tekirdağ Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi,
Silivri Kapı İbrahim Paşa Camii,
İstanbul Rüstem Paşa Camii,
İstanbul Sinan Paşa Camii,
Topkapı Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi,
Fındıklı Molla Çelebi Camii,
Babaeski Semiz Ali Paşa Camii,
Büyükçekmece Kanuni Sultan Süleyman Külliyesi ve Köprüsü, Süleymaniye Tekkesi.