İkisi de birbirine ilgi duyuyordu; bu sayede yakınlaştılar. Bir yolculukta tanışmış, tanışıklıkları kısa sürede arkadaşlığa dönüşmüştü. İçten ve candan arkadaşlık. Cep telefonuyla haberleşmeler ilişkilerini ısıtırken, hafta sonu gezileri de samimiyetlerini derinleştirmiştir. Kız, zengin sayılan bir ailenin biricik kızı. Genç yaşta özel bir arabaya kavuşunca, çevresi ona dar gelmeye başlar. Gerçi ona güzel denemezdi. Bunu kendisi de biliyordu. Ama uzun boylu oluşu, bu eksikliğini gideriyor, göz dolduruyordu. Kız, biraz dik başlı ve sözünü çekmeyen, biraz da açık sözlüydü. Adı: Pınar, yaşı: 24, üniversiteyi bitireli bir yıl olmuştu.
Bir akşamüstü bir çayevinde buluşurlar. Bir şeyler yiyerek çay içerken der ki Pınar:
Ben burada yüksek yapmak istiyorum. Bu nedenle okuduğum okuldan bitirme belgelerimi almaya gideceğim. Yalnız yola çıkmak istemiyorum. Bir bakıma daha acemi sayılırım. Bana eşlik eder misin?”
Çok isterim der oğlan. Ama, izin sorunu var.
Evden mi, iş yerinden mi
İkisi de. Eve bakma, asıl iş yerinden. Gayret edeyim bakalım
Oğlanın adı: Hakan. Yaşı: 27 ve bekar. O da ünlü bir üniversiteyi bitirmiş Orta halli bir ailenin ortanca oğlu. Uzun boyu, gür saçları ve sert görünümüyle, belli etmek istemese de Pınar ın beğenisini kazanmıştır.
Hakan iş yerinden izni koparınca Pınar a telefonla bildirir. Ve program başlar.
Öğleyin çıktıkları yolculukta akşama doğru, yağmur yağarken varırlar oraya. Otele inerler ve odalarına çıkarlar. Kapıyı kapatınca oğlanın ilk gözüne çarpan, odadaki çift kişilik yatak olur. Bu görünüm onun heyecanını artırırken, bir söz aklına gelir: Dört duvar içinde hiçbir şey günah ve sakıncalı değildir. Kıza yaklaşır, yakalayıp atar yatağın üstüne. Öpüşürler ... Sonra yemeğe inerler. Pınar, yemekten sonra yorgunluğunu öne sürerek gece dişa çıkmamayı yeğler. Hakan da buna uyar.
İkisi de ilk kez birlikte bir gece geçirecekler. Bu sıradan bir gece olmayacak elbet. Onun için ikisinde de saatın yelkovanıyla yarış eden bir heyecan benliklerini sarmaya başlar.
Saat 23 . Teklif Pınar dan gelir :
Bakıyorum, yorulmamışsın.
Ben araba kullanmadım ki....der. Yorulayım.
Öyleyse...
Öyleyse yatalım.
Yatak odasındalar. Soyunurlar. Önce Pınar. Sadece çamaşırlarıyla kalırken, loş ışıklar altında, Hakan ın aç kurt gibi bakışlarına hedef olur. Her ikisinde de libido duygusu yükselir. Hakan çırıl çıplak kendini yatakta bulur. Ama utangaçlığı Pınar ı çekingen kılar. İki çıplak vücudun dokunmasından doğan haz ve zevk, gemi azıya almış at örneği dizginlenemez. Hakan şaka yollu sorar:
Hani, yorgundun?
.............................. Loş ışık sabaha kadar yanar. Maçın ikinci yarısı, ikinci güne bırakılır. Üçüncü gün ise belgeler çantada, dönüş yolundalar. Huzur ve mutluluğun büyüsü onlardan başka cici arabalarına bile sinmiştir. Ancak bir kötü rastlantı onların rahatını kaçırmaya yetmiştir. Rastlantının böylesi görülmüş şey değil. Hakan ve Pınar otel odalarının kapısından çıkıp, kapıyı kapatırken, bitişik odanın kapısı ayni zamanda açılır, oradan da Pınar ların çok yakın aile dostları olan Gülten ler karı koca çıkmazlar mı? Pınar:
A !... Gülten teyze diye bir çığlık atar ki... İkisi de şaşkına dönerler. Gülşen hanım kaş göz hareketleriyle Hakan ı göstererek:
Nişanlın mı, sözlün mü? diye sorar.
Kız , şakaya dökerek:
Ne sayarsanız, artık, der. Bizimkiler duymasın olur mu?
Temmuz ayı yaşama ağılığını koymuştur. Terin sel gibi aktığı insanların kaçmak, saklanmak için serin bir kovuk aradıkları ay temmuz. Bu ayın etkisi , hızı, şiddeti bir denizlere, kıyılara kumsallara geçmiyor. Geçmiyor ki, buralar insanlarla dolu. İpini koparan serin sulara atmış kendini.
Aralarında telefon konuşmalarının, iletilerinin sonu gelmez.. Söylenenler hep ayni sözcükler, aynı tümceler. İkisinin de açlığını çektiği işleri ve tatlı sözleri anlatan söz dizeleri.
Pınar der ki telefonla:
;Biz yarın denize gidiyoruz. Gelmez misin?
Her zamanki plaja mı?
Evet.
Sizinle mi geleyim?
Oğlum ! Senin adama kastın mı var.
Şaka yaptım, şaka. der. Gelirim elbet..
Kumsalda, ayakları suda, güneşe poz veren, bikinili uzun boylu bir kız. Bu pozunu ABD nin Ohio eyaletinin mısır koçanlarının reklamını yapan mayolu kızın kartpostalından kopya ettiği belli .Kız çevresine bakıyor. Boynunu güvercin gibi arkaya kadar çevirerek birini arıyor. Gözü yollarda. Kimi dersiniz?
Denizin 40 m açığında iki insan başı sularda inip inip çıkar. Yüzleri görülmüyor ama, bunlar, onlar. Oğlan yan yoldan gelip, denize dalar. Kızın yanına gelir; kimsenin dikkatini çekmeden
Öğleden sonra arkadaşım gelecek botu yla. Botunu bana bırakacak. Gezeriz değil mi
Gezeriz. Motorlu mu?
Yok canım, kürekleri var kıyıdan oldukça açılırlar Pınar merakla sorar:
Şu görünen yerler nedir?
Bir nevi mağara., deniz oymuş..
Haydi yüzerek gidelim o tarafa yakından gör.
Varırlar mağaranın ağzına. Kız korkar. Giremez, dönerler. İskele başına yaklaştıklarında Hakan der ki:
saat 6:oo da ben botla iskele başına geleceğim. Beni görünce gel. Seni az ilerden alırım. Tamam mı?
Tamam tamam, haydi şimdi sen çık önce, ben sonra çıkarım.
Saat 6 : oo ve denizde bir bot ile açılan iki kişi. İstikamet mağaralar. Uzakta akşamın doyumsuz manzarasını seyre dalarlar bir süre. Güneş erken paydos etti bu gün, tepenin arkasında onu bekleyenlere gitti. Onun bıraktığı yeri loş bir karanlık işgal etti.