31 Ekim 2003 Cuma

Köşk

I.

Akademi adlı kıraathanede tavla maçı. Tavlanın bir başında İsmail usta, ötekinde Recep. İkisi de inatçı, ikisi de kendinin kazanacağı iddiasıyla iş başında. Başbaşa giden oyun sonunda bir şeşi yek e kalır.
Hadi yavrum ! Bir şeşiyek ; biter bu oyun.rkadaşlar ! Dışardan gazel okumak yok
Kolay mı? Atsında görelim. Ona mı kalmış.
Tüm gözler zarlarda. Oyuncular dersen , kendilerinden geçmişler. Heyecan dorukta. Her kafadan bir ses; gülüşmeler, tartışmalar, şakalar... Neymiş efendim, İsmail ustayı tavlada kimse yenemez miş.
Hadi ustam göreyim seni. Tükür avucuna, salıver. Recep abi yum gözlerini.İsmail zarları avucuna alır, sallar sallar, bir çalımla salıverir Recepe doğru. Herkes yerinden fırlar. Olmaz, bu kadar da olmaz artık. Adam, bir şeşiyek bekliyor, onu da atıyor , yahu. Kalleş bu kemik zaten. Oyun biter. Herkes arkasına yaslanır. Töre böyledir: Yenilen çayları öder.

İsmail in kulağına eğilen Mithat der ki :
&Ustam, sana mandalin getirdim. Bizim bahçenin. İnce kabuklu.
Neresi dedin?
Bizim orası, Seferihisar.
Gümüşdere desen aklım alır da sizinkini bilmem.
Usta Gümüşderenin adı çıkmış. Alimallah bizimki daha iyi.
Madem ki getirmişsin, alalım öyleyse. Ne kadar?
Onbeş kilo. Şurada, çay ocağında.
Ben de zaten kalkıyordum. Haydi ver de götüreyim.
Usta, sen götüremezsin. İstersen ben götüreyim.
Vallahi yeğenim dilim varmadı söylemeye. İyi olur. Görüyorsun biz yaşlandık gayri.
Mandalina çuvalı Mithat ın sırtında. Mithat, İsmail ustanın yanında...Recep i nasıl yendiğini, şeşiyeki tam zamanında nasıl attığını anlatarak, şen şakrak varırlar eve. İsmail usta, daha ayakkabılarını çıkartmadan hanımına seslenir :
Hanım bil bakalım ne getirdim.?
Hanım bir çuvala bakar, bir de Mithata. Bir anlam veremez.
İsmail usta :
Bu delikanlı var ya Cemile: Adı Mithat. Bizim akademiden. Çok tatlı oğlan.
Cemile hanım:
Adam ! Kim yiyecek bu kadar mandalinayı. Y çürürse?
Mithat hemen atılır :
Yok anne. Meraklanmayın hiçbir şey olmaz. Olursa yenisini getiririm..
Cemile hanım henüz Mithat ı tanımasa da sevecen bir eda ile yer gösterir.
Geç evladım, geç şöyle. Yorulmuşsundur. Otur bir kahve yapayım
İsmail usta o meşhur zarı nasıl attığının etkisinden hala kurtulamamıştır. Mutfaktaki Cemile hanım da duysun diye yüksek sesle bir kez daha anlatır.sonra arkasına dayanır, bir sigara yaktıktan sonra Mithat a dönerek.
Biliyor musun oğlum Mithat? Hayat da bir çeşit tavla oyunudur. Birileri var ; bizimle tavla oynayan. Göremiyoruz. Bize karşı şeşiyek atıp oyunu bitiren birileri....
Mithat ın elinde kahve fincanı, İsmail ustayı dinlerken, gözleriyle salonu tarar , o gözler gelir gelir duvardaki bir fotoğrafa yakılır. Gözlerini o fotoğraftan ayıramayan oğlan, Cemile hanımın fark ettiğini anlayınca sorar:
Gençlik resminiz mi ?
Kadın gülümser,hoşlanır bu tatlı benzetişten.
Hayır. Kızım, der.
Güzelmiş. Allah sahibine bağışlasın.
Kadın durgunlaşır. Başını önüne eğer. Üzgün bir tavırla der ki:
Bir işe yaradı mı güzellik? Bahtı güzel olsun, daha iyi. Ayrıldılar.
Şimdi dul mu?
Öyle sayılır. Evlenmekten korkar oldu.
Mithat tamam der içinden. Onu görmenin yolu bu evi sık sık ziyaret etmekten geçer der kendi kendine. Ve İsmail ustanın tuvalete gidişini fırsat bilerek Cemle hanıma bir soru yöneltir :
Anneciğim, nerde kendisi? Çalışıyor mu ? Bir işi falan olmalı.
Var evladım. Hava Limanında görevli.
Mıthat bu günlük bu kadar bilgiyle yetinir. Ustadan çekindiği için adaını bile sormaz. Sonra izin alarak kalkar. İsmail usta mandalinanın parasını vermek için davranırsa da Mithat almaz. Bu sefer benden, gene getiririm. Tükenecek mi? Bak anne ! Pazara, manava gitmek yok artık , der. Mithat kadının ve ustanın ellerini öperek ayrılır. Umutlu ve sevinçlidir. Bu sevinç ona bir hafta yeter

Bir hafta çabucak geçer. Bir taksi durur sokakta, onların evin önünde. Cemile hanım merakla pencereye varır. Gelen Mithat. Arabadan indirdiği bir çuvalla yanşır kapıya. Basar zile. Karşısında Cemile hanım, pırıl pırıl ela gözleriyle, pembe güller gibi yüzüyle.
Hay Allah, deli oğlan! Gene neler getirdin? diye iltifat eder.
Çuvalı içeriye alırlar. Mithat , Cemile hanımın elini öper. Çuvalı açarlar ki: karnabahar, lahana, pırasa, kereviz, ıspanak daha neler neler... Mübarek çuval değil, manav dükknı sanki. Yüklenmiş gelmiş.
Para dedim.
Biz ustayla hallederiz, evvelallah dedi.
Anne salonda, oğln karşısında, sözler dökülür orta yere. İki musluktan bir havuza akan sular gibi. Acaba bu havuz çabuk dolar mı? Cemile hanımın çay bardağı elinde, sorular kuyruğa girmiş bekliyor beyninde. Oğlan çayını içmeyi unutur. Yarım bardak sehpanın üstünde. Oğlan , Cemile nin sözlerine bağlar umudunu. Anne kızına getirir sözü
Evlenmesini çok istiyorum. Evlen diyorum. Böyle olmaz diyorum. Kime söylersin? Beni hiç dinlemiyor. Ben halimden memnunum diyor.
Anne ,siz daha iyi bilirsiniz ama, ona öyle demek düşer. Dili yanmış bir kez. Korkar elbet. Ben de evlenmek istiyorum ama, iş ciddiye binince, vazgeçtim, ben halimden memnunum diyorum. Aslında memnun değilim. Ustam gibi, ya da siz gibi saygı değer büyüğüm elimden tutup götürecek ki bu iş olsun.
Anlıyorum. Benim kız da tam böyle işte.
Anne , beni tanıştırsana onunla.
Tanıştırmak mı? Ne gerek var evladım. Pazar günü evde olur, gel, gör, tanışırsınız.
Ciddi mi söylüyorsun gelirim bak...
Gel gel. Tanışmak günah değil, ayıp değil. Hatta sevap bile. Biz öyle mutaassıp bir aile değiliz. Pazar günü gel.
Recep e Pazar pek uzun gelir. İçinden tekrarlar durur. Pazar günü, Pazar, Pazar... Kaç gün var daha pazara ? Günler de geçmez oldu. Takvime bakarım hep ayni rakam. Ona buna sorarım, hep ayni günü söylerler , durmuş saat gibi. Acaba dünya dönmez mi oldu diye kuşku duyar oldum. Nerde kaldı o yel gibi geçiveren günler. Daha adını öğrenmeden geçiveren günlerin önüne engeller koyasım gelirdi, geçmesin diye. Nerde o günler.

2.
Sonunda geldi o beklenen Pazar. Özel olarak kuaföre gidildi. Çağla yeşili giysile giyildi. İçine hardal sarısı gömlek, yaka açık. Kahve ayakkabılar ve özel parfüm. Saat 21 elinde özenle yapılmış bir çiçek demeti. Heyecanlı bir parmak zile basar. Kapıyı anne açar ve karşısında sevgiye hasret bir çift göz.. Yuvasından yere düşmüş, henüz uçmayı beceremeyen bir kuş yavrusunun hali canlanır annenin gözünde. Buketi sevinçle alır ve buyur eder salona. Oğlan oturduktan sonra anne seslenir üst kata :
Günseli kızım ! Misafir geldi.
Geliyorum Anne.
Yukarda bir kapının sesi duyulur. Oğlan gözlerini merdivene diker. Üst basamaklarda önce bir çift mavi kadın ayakkabısı, sonra iki basamak inince düzgün bir çift bacak sonra kalça, bel, göğüsler ve yüz. Tıpkı resimdeki yüz. Hatta ondan bile güzel..Kız salona girince konuk ayağa kalkar, üç adım atar ona doğru. Gülümseyerek “ben Mithat Demirci der ve elini uzatır. O da gülümseyerek, ben de Günseli Maden der. Oğlanın ve kızın parfüm kokularının bir birine karıştığı bir ortamda tanışma pek sönük geçse de şimdilik bu kadar. Camiden dönen baba, Akademili Mithat ı görünce sevinir , elini öpmesine izin verir. Cemile hanımın günboyu hazırladığı çeşit çeşit yiyecekler bir ziyafet sofrasında bulunur ancak.
Mithat ın tüm konuşmalarını dikkatle dinleyen ev halkı, söz Almanya ya gelince meraklarını tutamazlar. Kendi deyimine göre Mithat Almanya da uzunca bir süre kalmış, orada üniversiteyi bitirmiş (? ), sonra bir şirkette çalışmıştır.
Ne okudun evlat ! Ne çıktın sonunda?
Turizm ve otelcilik okudum (!). Güncel olduğundan,der.
Otelciliği de mi okulda öğretiyorlar? Aşk olsun adamlara. Tabi bir sebebi var kalkınmalarının.
Günsli sessiz kalırken Cemile hanım sabırsızlanır ve araya girer.:
Sonra der.
Sonra bir otelde yöneticilik yaptım, borsada oynadım. O yıl borsa yüzüme güldü çok kazandırdı beni. Şimdi de buradayız , işte. Elime toplu para geçince tahvil ve bono da aldım. Çok para oldu. Düşündüm ne yapayım şimdi diye. Bir ortak bulup turizme, otelciliğe yatırım yapayım dedim. Turizm ve otelcilik okudum ya...Bazı engeller beni bu projemden soğuttu. Şimdilik erteledim. Bu arada evliliği öne almayı istedim. Bekarlık iş değil be usta. Şurada param var, itibarım var, neye bir ailem olmasın? Ben yalnızlığı seven bir insan değilim. Onun için sık gelirim Akademiye. Oradakiler benim kafa dengim. Mutluluk veriyorlar bana.
Evlilik konusunda ciddi misin? Hala düşünüyor musun?
Kesinlikle. Şöyle helal süt emmiş birini bulursam tabi. Anne bana söz verdi. Birisi var. Tam sana göre dedi. Zaten bende de dayalı döşeli ev hazır. Yatırımı erteleyince Seferihisar da bir köşk yaptırdım. Sizi götüreceğim bir Pazar oraya. Ağırlayacağım, göstereceğim Ne dersin Günseli? Gelirsin değil mi?
Neden gelmeyeyim? Hep birlikte olduktan sonra.
Konuşmalar uzayıp giderken, Günseli nin kafasından şunlar geçer30 yaşlarında olmalı. Giyim kuşamına bakılırsa modern. Konuşması da düzgün. Yalnız biraz ağzı kalabalık. Yükseklerden uçuyor Ve devam eder değerlendirmeye: Orada gerçekten bir okulu bitirmiş mi? Evlenme isteği bana biraz çürük geldi. Gene de iyi birine benziyor. Sakın bende gözü olmasın? Neyse daha ortada bir şey yok.

Mithat , kadınla tanıştıktan sonra eve daha sık gelip, gitmeye başlar. Onu Seferihisar a davet ederse de kız her seferinde gönülsüz olur ve geri çekilir. Bunun üzerine Mithat yeni bir proje sürer önlerine: Topluca evi görmeye gitme projesi. Zaten çok önceleri Günseli lerin evinde bu köşkünden söz etmiş, ilerde bir gün kendilerini orya davet edeceğini söylemişti. İşte şimdi tam zamanıydı.

3.
Bir akşam yemekten sonra, yağmurlu bir havada oğlan üç beş zebze ve kucağında bir kavun ile gelir. Cemile hanım mahcubiyetten ne yapacağını şaşırır. Defalarca teşekkür eder ve salonda yer gösterir. Muhabbet yoğunlaşır. İsmail usta Ahi ocaklarını, Mithat ise Almanya anılarını anlatırken yağmur hızını artırır. Sonra bir sessizlik yaşanır salonda. Şimdi konuşan yağmurdur. Çevreden yansıyan yağmurun sesi ve gittikçe şiddetlenen rüzgar ortamı gerer.Yağmurun şiddetinin azalması beklenirken, aksine gittikçe artar. Baba :
Bu yağmurun duracağı yok. Bana kalırsa gece boyu yağar , der.
Cemile hanım Mithat a dönerek:
Hiç düşünme bu gece buralısın. Deyince oğlan celallenir:
Giderim der Taksiyle giderim.
Usta ve anne ağırlıklarını koyarlar; bırakmazlar.
&Sana alt katta bir yatak yaparım der anne.
Mithat bu teklife sevinmedi denirse yalan olur. Gece dönme fikri iptal edilince Mithat köşk projesini konuşmaya açar. İncelikleriyle anlatır. Dinleyenlerin de görüşünü alır. Gününü de belirlerler. Mithat anneye, üç beş akraba ve eş dost da davet edebileceğini söyler. Minibüsle gidilecektir. Cemile hanım, iki dünürüyle torunlarını çağırabileceğini söyler. Mithat eli açıklığını kanıtlayabilmek için bol keseden harç görür.

Günlerden Pazar. Güneş yakıcı ışınlarını insanların üstüne salmaya hazırlanıyor. Bulutsuz gök yüzü her günkünden daha mavi. Şehirde insanlar,kırlarda bitkiler ve yaban dünyası her günkü oyunlarını sahnelemeye hazırlanıyorlar : Yaşam oyunu. Ve biz gidiyoruz minibüsle güle eğlene Seferihisar a daha doğrusu köşke doğru. Yol boyu zeytin ağaçları, şeftali ve mandalina bahçeleri. Omuzunda kürekle köylüler, başları poşulu işçiler. Minibüsün önünde oturan Mithat, Seferihisar a yaklaşıldığını bildirir. Biraz daha gidince yeşillikler arasında beyaz köşkü uzaktan gösterir. Beyaz bir ev. Gözler onda. Yaklaşıldıkça ev olur ,villa. Villa olur bir konak. Konak olur bir köşk.
Villa, konak, köşk derken Mithat da büyür konukların gözünde , saygınlığı artar. Yaşlı kadınlar söylenirler aralarında:
Allah sonradan gülecek gün verdi, kıza.
İsmail usta der ki Mithat :
Yahu Mithat! Böyle bir yerin var da ne gezersin kahvelerde, sırtında çuvalla.
Ustacığım, inan ki, ben bu köşkte burjuva bozuntusu gibi tek başıma yaşamak yerine, dumanlı kahvelerde, sizlerle, sigara dumanı ve tavla sesleri arasında yaşamayı yeğliyorum
Bu konuşmayı dinleyen Günseli :
Ne olacak köylü. Almanya da bulunmuş ama, yaşamayı öğrenememiş ,der içinden.

Minibüs demir kapının önünde durunca bir adam koşup geldi. Dış kapıyı açtı. İçeriye girdik. Bembeyaz köşkün mermer merdivenlerinin önünde arabadan indik. Koşup gelen bina sorumlusu Salim efendidir. Salim gelenlerin arasına karışır. Arabadan yükleri indirir. Merdivene dizerken Mithatın sesinin yükseldiği duyulur :
Salim ! Nerdesin oğlum! Ne bakıyorsun öyle şaşkın şaşkın. Kapıları açsana
Salim de bir hareket olmadığını gören Mithat azarlayarak, hakaret dolu sözlerle anahtarları getirmesini, kapıları açmasını emreder. Zavallı Salim ezilir, büzülür korkak bir tavırla der ki:
Anahtarlar yok. Dün hanımım hastalandı. Hstaneye yatırdık. Anahtarları o götürdü. Sizin bu gün geleceğinizi bilmiyorduk. Hırçınlığı artan Mithat:
Telefon et bir taksiyle göndersin.
Beyim, telefonunu bilmiyoruz. Hem onun parası yoktur. Zaten taksi de bulamaz; çünkü yataklı hasta.
Çaresizliğini gören Mithat köşkü dıştan anlatır. Konuklardan özür diler. Der ki:
Şurada bir kır kahvesi var. Hava da şansımızdan çok iyi. Bari oraya kuralım çadırımızı. Bize bir hizmet sağlarlar. Ben gidip görüşeyim.
İsmail usta.
Yok be gözüm. Olur böyle şeyler. Üzülme. Bak işte şu ağaçların altı yeter bize.
Çocuklar havuza koşarken, kadınlar yiyecekleri n hazırlığına girişirler. Günseli hem çocuklarla hem de gelenlerle meşgul olur. Zekiye ve Mukaddes hanımlar ulu çitlenbik ağacının gölgesine sığınırken, meraklı olan Zekiye:
Köşkün içini merak etmiştim. Dışı böyle olanın içi kimbilir nasıldır.
Mukaddes:
Böyle bir köşk ancak Avrupa mobilyayla döşenir. Aksilik göremedik işte. Ayol mesleği, işi neymiş adamın?
Zekiye :
Alamanya da zengin olanlardan biridir. Başka türlü nasıl yapılır böyle bir köşk. Allah bi yastıkta kocatsın, ne diyelim.
Cemile havuzun orda, çimlerin üstünde namaza durur. Namaz sırasında, karşısına ratlayan çalılıkların orda gizlenmiş bir kadının başını uzatıp uzatıp topluluğu denetlediğini fark eder. Acaibine gider Cemile nin. Deli midir, akıllıamıdır? Namazdan sonra Salim efendiye sorar:
O kadın kimdir? Deli mi, akıllı mı?
Salim ne diyeceğini bilemez. Cemile yi alır lojmanına götürür,oturtur ve anlatır işin iç yüzünü:
Bak abla gördüğün kadın benim ailem. Hsta falan değil. Sapa sağlam.. Hastanede falan da değil. Anahtar işi de uydurma.
Cemile hanım sinirlenir, öfkelenir:
Bu bir oyun mu Salim efendi.
Abla gözünü seveyim, anlattıklarım Mithatının kulağına gitmesin Vallahi bizi keser. O benim kardeşim olur. Kardeşiz ama, her kötülük gelir elinden. Para tutmaz.. Fırsat bulunca onu bunu çarpar geçer. Kim bilir size ne masallar anlattı...
Peki, Salim efendi köşk onun değil mi?
Yok efendim, yok. Nerden almış köşkü möşkü. Aha şurada ilerde zengin bi adamın bahçesine bakan aylıkçı bi maraba , bencileyin, Mithat dediğiniz.
Peki, köşk kimin?
Köşk, Alamanyada oturan zengin bi Türk ün. Adı da Tayfun Taylan. Benim patronum. Evine yapıldığından bu yana ben bakarım. Anahtarları da ona vermem. Onlar yıldan yıla bi sefer gelirler. Bi ay kalırlar .
Salim efendi kusura bakma bir iki şey daha soracağım.
Sor bakalım.
Alamanya da üniversite bitirmiş ( ! ), altı yıl da büyük bir oteli yönetmiş,
çok para kazanmış. Bunlar doğru mu?
Bikere, üniversite bitirdiği yalan. Tayfur beyin yanında bi süre çalışmış. Hatta Tayfur beyin buraya yatırım yapması için onu ikna eden bu. Bu doğru. Tayfun bey de onu himaye etmiş bi süre. Tayfun beyin güvenini kaybettiğinden Tayfun bey bu köşkün sorumluluğunu bile ona vermedi. Sonra Mithat Alamanya dan geri geldi. Orada işi olsa döner mi? Doğruyu söylemez ki...
Peki, Salim efendi bizi davet etmekten maksadı ne olabilir?
Aynı numarayı başkasına da yaptı. Ama yediremedi. Bakın, sizin geleceğinizden bizim haberimiz var. Bize söyledi. Dedi ki:
Bir grup misafir getireceğim. İçlerinde benim evleneceğim kadın da var. Onlara bu köşk benim dedim. Sakın ola ki, benim yanlışımı ortaya çıkartmayın. Vallahi keserim sizi. Diye göz dağı verdi. Hem de yapar. Sbıkalıdır. Dedi ki: iyi yerleştirin kafanıza. Sonra kırarım kafalarınızı. Köşkü açmayacaksınız. Dıştan göstereceksiniz. İçeri girerlerse burada aile oturduğunu anlarlar. Anahtarlar için de bir şeyler uydurun işte. Ben yanlarında sana bağırıp, çağırırım, sen aldırma, tamam mı? dedi. Aman abla ağzınızı sıkı tutun. Vallahi bu serseri doğrar bizi.

Al başına belayı... Acaba hangisinin söyledikleri doğru.Salim de bir numara çekiyor olmasın?...Kuşkuya kapılan Cemile, dünürlerinin yanına gelir. Zekiye bakar Cemile nin hüzünlü haline ve sorar:
Dünürüm, keyfin yok senin. Bir şey mi oldu?
Yok der Cemile. Sokakta kalışınıza üzüldüm.. Size karşı mahcup oldum, ondandır
Kızı sözlediniz her halde bu gençle. Hayırlı olsun. Maşallah çok da zengin Der Mukaddes.
Zekiye:
Nişan var mı yakında? Elinizi çabuk tutun. Böyle işler sıcağı sıcağına olur.
Cemile karşılık vermez. Ne yapsın zavallı.Aldatıldım mı ? desin.. Ama sonradan aklına gelen bir fikri uygular. Kalkar yan taraftaki komşuya gider, köşkün gerçek sahibini öğrenmek için. Sorar komşuya:
Bu köşkün sahibini tanıyor musunuz?
Hee. Tanıyoruz ne olacak?
Kim?
Onu göremezsiniz.
Neden?
O Alamanya da oturur da ondan. Yılda bi kez gelirler. Çoluk çocuk şenlendirirler burayı. Topu topu bir ay kalırlar. Neye Salim amcaya sormuyorsunuz? O her şeyi bilir. Bi şey mi vardı?
Adamın adını biliyor musun?
Helbet. Adı Tayfur bey.

Vakit gecikmeye başlamıştır. Çocuklar ve usta baçlarlar mızmızlğa. Mithat gelmez gittiği yerden. Onu beklemekle geçer bir süre daha. Sonra eli boş döner. İsmail ustadan Haydi toplanın, gidiyoruz Komutu çıkar. Mithat için beklentisi yerini bulmuştur.(!). Ancak Cemile hanım üzgün ve düşüncelidir. Mithat a yakıştıramadığı bir senaryonun içinde baş oyuncu olduğunu bir tek kendisi bilmektedir, şimdilik. Yol boyu ne konuşur, ne de durumu belli eder.

5.
Eve gelince ismail usta seslenir kızına: Günseli kızım, annenin keyfi yok galiba. Sen bir çay demle de kafamız yerine gelsin. Ben yemek yemeyeceğim.” Cemile hanımın gözüne uyku girmez o gece.Sabah, uykusuz gözler sanki bir şeyin habercisi gibidirler. Ama uçurumun kıyısından döndüklerini başka bilen yok. Üçü birlikte kahvaltı yaparken Cemile açar konuyu. Salim efendiden dinlediklerini birer birer anlatır. Olayı inanılmaz bulurlar. Mithat a yakıştıramazlar. Baba küplere biner. Yılan beslemişiz koynumuzda. Sinsi köpek dişini göstermeden kaparmış..
Cemile telefon eder Mithat a : Yalanını yüzüne vurur.Komşular bu evin Almanya tayfur beye ait olduğunu söylediler , der ve ekler: Eğer ev senin ise tapu senedini getir , görelim. Der ve kapatır telefonu.

6.
İsmail usta tavla oyununun rövanşı için Recepı beklerken, kapıda Mithat ı görür. Mithat da ustayı görünce ne girebilir, ne de dönebilir. Usta el eder gel diye. Gelir, korkak köpekler gibi, kuyruğu bacaklarının araında, başı öne eğik, dikilir. İsmail usta ayağa kalkar, hiç konuşmadan bir şamar bir yüzüne, bir şamar da ötekine patlatır. Mithat hiç konuşmadan çekip giderken kahvede bir sessizlik yaşanır. Gidiş, o gidiş... Mithat bir daha o kahveye gelemez olur.
URLA 31/10/2003