5 Ekim 2003 Pazar

Üç Kurşun

Dut ağacının gölgesinde otururduk. Tatlı sohbetlerimiz sürerken, gözlerimizden biri müşterilerde olurdu.Müşteri velinimettir deyiminin gölgesinde geçmişti gençliğimiz.Öyküler, masallar, romanlar dillerden düşmez; haberler, dedikodular;şakalar, sataşmalar; çay bardaklarının süslediği ortamda birbirini izlerdi. Sevincimizi ve üzüntümüzü paylaşırdık. Arkadaşlığın, dostluğun ve dayanışmanın tadını orada çıkartırdık.

Dışarıdan katılanlar da olurdu bize bazen. Bunların başında Fırat gelirdi ;her gelişinde bize imrendiğini söylerdi.

Ogün Oğuz elinde çay bardağı, kendini güneşe vermiş, eski bir sandalyede , köy kahvesinde oturur gibi oturmuş gazete okuyordu ; birden fırladı yerinden, çay bardağı düştü elinden.
Sedat:
-Dur oğlum! Ne oluyorsun? Arı mı soktu.?
Demeye kalmadı, yapıştırdı haberi :
-Seninkini vurmuşlar.

Hepimiz eğildik gazeteye, kim, kimi vurmuş. Adı yazılı mı? Çekip aldım gazeteyi Oğuz dan. Bir kez de kendim okudum haberi. Evet, o idi. İsmi de, olay da, çanta da tutuyordu. Başımı kaldırdım, içime acı bir hüzün doldu. Üstümüze çöken hüzün bulutu altında haberi bir kez daha yüksek sesle okuduk. Şöyle yazmış muhabir:
-Fırat İleri adında, ne işle uğraştığı pek bilinmeyen, orta yaşlı bir adam, öğretmen olduğu anlaşılan bir bayan tarafından, Basmane de güpe gündüz üç kurşunla vurularak öldürülmüştür. Cinayeti, ölenin elindeki Bont çanta aydınlatacaktır.

Sedat haberin devamı var” diyerek sayfayı çevirdi ve okumaya devam etti:
-Evli olup eşi hastanede hemşirelik yapan Fırat İleri nin adı Aysun olan öğretmenle nikahsız olarak birlikteliklerini yıllardır sürdürmekte oldukları rivayet edilmektedir. Söylentilere bakılırsa İleri, kadının elindeki üç,beş kuruşunu, onu aldatarak almış ve çarçur etmiştir. Sonra sıra öğretmenin evine gelince İleri, borsada iki katını kazandırırım diyerek Aysun öğretmeni kandırarak, evi bankaya ipotek etmiş, aldığı parları har vurup harman savurmuş ve sonunda ev satılmıştır. Kadın, evsiz barksız kalınca İleri, kadına sırt çevirmiş ve ilgilenmez , uyarılarına da kulak asmaz olmuştur. Öldürülen kişi bununla da yetinmeyip, paralı başka kadınların peşine düştüğü öğrenilmiştir. Bütün bu olup bitenlere dayanma gücü kalmayan Öğretmen bir anda cinnet getirerek adamı üç kurşunla yere sermek suretiyle hıncını almıştır.

Evet, oydu. Bize katılırdı arada bir. Gelmez olalı üç yıl geçmişti. İzini kaybetmiş, unutmuştuk bile. Demek ki son yıllarda karanlık işler batağından çıkamamıştı. Ne iş yaptığını açık seçik söylemezdi. Ağzı kalabalıktı. Hep yükseklerden uçardı. Bir gün hatırı sayılır bir partili, bir gün bir ithalatçı bir firmanın ortağı, başka bir gün borsa yatırımcısı, hatta turizmci olduğunu söylerdi. Bekar olduğunu söylerken evde tek başına yaşamanın yalnızlığına dayanamadığından otelde kaldığını da sözlerine eklemeyi ihmal etmezdi. Bonkördü, eli açıktı. Şu kesin ki kıvrak bir zekası yanında, hazır cevap oluşu dikkatimizden kaçmazdı.

Bir gün elinde bir paketle gelmiş, bizimkileri neşeye boğmuş, paketin açılışı seremoniyle yapılmış ama, herkes pakette baklava olduğunu daha önceden fark ettiğinden işin sürpriz yanı kalmamıştı.

-Hayrola Fırat! Hangi dağda kurt öldü?
-Bu hafta borsa ağabeyinize çalıştı. Her zaman bankaları görecek değil ya... Kutlayalım diye baklava getirdim.
-Tatlı yiyip, tatlı konuşalım.
-Hadi, konuş bakalım, ama tatlı olsun.


Fırat doğruldu. Sandalyesini dut ağacının dibine çekti. Dedi ki : Beni evlendirin. N e zamandır söyleyip duruyorum. Bulmadınız, beni evirip çevirecek aklı başında birisini. Bitireyim şu bekarlığı diyorum ama.eş dost kimse elimden tutmuyor.
Oğuz :
-O kadar içli konuşma oğlum! Ağlatacaksın bizi.
-Siz arkadaş olsanız sözlerime kulak verirsiniz..
Söyledikleri ciddi mi, şaka mı pek de anlaşılmayan Fırat:
-Haydi ben kalkıyorum. Partiye uğrayacağım.Konuşun aranızda o meseleyi. Cevap bekliyorum. Deyip kalkar ve elinde Bont çantayla ayrılır.
Esra o gün izinliymiş, gelmedi Dutdibine.
Fırat gittikten sonra arkadaşlardan Jülide dedi ki :
-Arkadaşlar, bu adamın niyeti ciddiye benziyor. Sizler de benim gibi
görüyorsanız, çıkartın miyop gözlüklerinizi
.” Mum dibine ışık vermezmiş derler
Sedat :
-Haklısın Jülide. Benim de aklıma gelen, senin ima ettiğin kişi, yani Esra.O, iki taraf için de hayırlı olur.

Esra adı duyulur duyulmaz herkesi bir heyecan kapladı. Herkes heyecandan ayağa kalktı., bir kişi hariç. O, kalkmadı, sevinmedi, heyecanlanmadı. Uygun mu bulmamıştı? Yoksa hiç aklımıza gelmeyen biri, gönlünde açan, bu günedek fark edemediğimiz sevgi çiçeklerini görün mü demek istiyordu.
Ertesi gün Dutdibi kulübü kararını Esra ya duyurmayı onayladı. Oğuz, mazereti çıktığı için o gün aramızda bulunamıyacakmış ( ! ).Bu kez Esra da vardı. Teklifi açıklamak bu fikrin sahibi Jülide ye düştü. Jülide yanlış anhtarla kaoı açmaya çalışmak gibi bir duruma düşmemek için tüm cesaretini toplayıp, güm! diye söyleyiverdi.
-Abla, eğrisi doğrusu seni başgöz ediyoruz.
-Esra yerinde toparlanır, hareketlenir, gözleri büyür ; çünkü en duylı yerinden vurulmuştur.
-Ne dedin, ne dedin???
-Seni everiyoruz.
-Nerden çıktı bu ,kız? Bir gün gelmedim diye ne dolaplar çevirdiniz arkamdan?


Fırat ı anlatmak, Esrayı bu konuda bilgilendirmek Jülide ye düşer. Nasıl başlayayım derken Sedat öncelik alır:
-Önce uzun boylu olduğunu söyle .
-Evet. Gerçekten uzun boylu. Gür, siyah saçlı, bıyıklı, kuru yüzlü, buğday benizli der. Ve sorar: -Nasıl canlandırabildim mi gözünün önünde..
-Hani bir keresinde şurada oturmuştu da arkasına dayanınca düşmüştü. Sen kahkahayı basmıştın.
-Hatırladım, hatırladım, tamam. Nemiş mesleği bakalım... Ne iş yaparmış, bekar mı, dul mu?
-Valla, izdeki bilgiye göre bekar. İşine gelince :

-Tam bilgi edinemedik.

İki gün sonra Esra çaylar benden derken arkadaşlarını Dutdibine çağırıyordu. Daveti duyan bu ış tamam , diye geldi Bu kez Oğuz.da vardı.Esra nın tatlı yüzüne bir numara büyük gelen yeşil gözleri kaç geceyi uykusuz geçirdiğini açıklıyordu. Fırat ile buluşmanın kararlılığı içindeydi. Olsun bakalım. Sırtımızda yumurta küfesi yok ya. Çocuk da değiliz., diyordu.. Doğru söylüyordu, ne de olsa otuz yaşındaydı. Birinci evliliği bittiğinden beri beş yıl olmuştu.

Esra nın bu kararlığını içine sindiremeyen biri vardı, içimizde: Oğuz .O, duygularını tam açığa vurmasa da biliniyordu. Ne var ki, Esra ona meyilli değildi. İlişkileri düşünce sınırını aşmamış, arkadaşlıkta kalmıştı. Gene de Oğuz un gönlüne kök salan bu sevgi koly kuruyacağa benzemiyordu. Oğuz ona doyumsuz duyularla bakarken Esra nın kumral tenli, kumral saçlı, hafif eine dolgun, ağrbaşlı ve sevecen mizacıyla, arkadaşlarının sevgi ve güvenini kazanmış, yaşına göre hayat deneyimi daha çokmuş inancını verdiğini de biliyordu. Attığı adımların sağlamlığından kimsenin kuşkusu olmayan kadın,biraz kıskanç mizaçlı olsa da yardımsever kişiliği yüzünden arkadaşlarından çok puvan alkıştır. Kıskançlık ise tüm kadınların ortak ve çakaralmaz silahı değil mi?

Fırat bir Hafta başında Jülide ye gider. Jülide onu güler yüzle karşılar.Fırat ın Naber?sorusuna Haberler iyi yanıtını verir. Sonra Esra nın görüşmeyi kabul etmesini söylemesi üzerine çocuk gibi sevinir.

Buluşma yerini ve gününü de kararlaştırdınız mı?”
Hayır o kadar değil daha.
Öyleyse ben sizleri davet ediyorum. Cumartesi saat 15:oo de Cafe Vele de. Buluşalım. Sen arkadaşları topla.

Fırat çocuklar gibi sevinçli ve heyecanlıydı. İzmir in en ünlü otellerinden biiin telefon numarasını verdi. Beni bulamazsanız mesaj bırakırsınız.Önümüzdeki hafta İstanbul2a gideceğim. Gümrüğe malımız gelecek Onun için İzmir de olmayacağım. Bilgisini verme gereğini duyar..Jülide onun iş adamlığı ya da tüccarlığı karşısında bir kez daha çarpılır. Fırat ın da istediği bu değil mi zaten? Aslında çarpılan biri varsa o da Fıratın ta kendisi. Fırat o gün Esra yı güzelliğinin doruğunda gördüğünde çarpılacak asıl.

IV.
Cumartesi saat 15:oo ve burası Cafe Vele. Yeni, modern, zevkli masalar, koltuk tipinde sandalyeler, hoş bir iç mekan yaratan perdeleriyle, yerlerde halıları, tavanda asılı modern avizeleriyle ve de özel giysili garsonlarıyla Cafe Vele burası. Tam Fırat2a göre. Önce o geldi ve konuklarını beklemeye başladı. Herkes sakin ve rahattı. Lakin gergin olduğu yüz ifadesinden belli olan birisi vardı . Oğuz. Ona ne oluyordu? Başıdan beri suskunluk ve küskünlük içindeydi.
Geldiler birer birer ama beklenen yoktu. Kambersiz düğün olmazdı. Mustafa nın bu kadar da olmaz ki... demesine kalmadan Jülide hah işte geliyor, dedi. Geliyordu Boğaziçi vapuru gibi sallana sallana. Çantası omuzunda asılı, krem rengi tayyör giymiş . Geldi ve oturdular karşı karşıya. Önce bakıştılar sonra göz ucuyla birbirlerini süzdüler. Kumral kız saçına fön çektirmiş. Güzellik salonunda yaptırdığı bakım ve tuvaletle pek güzel olmuştu. Fıra ın ağzı kulaklarında, Oğuz un ise yüzünden düşen bin parça..Fırat durmadan konuşuyor, alçak dağlara kar yağdırıyordu. Arada bir gülüşmeler olurken Esra ağır başlılığını koruyordu. Bu tip tanışma toplantılarının kısa süreli olması usuldendi. Jülide kapıdan çıkarken Esr ya ben sana alo derim deyip ayrıldı. Esra ya bir süre caddede Fırat eşlik etti. Kafasından geçirdiği planını teklif etmek için fırsat bulmuş oldu.
Pazartesi saat 12 : 30 da gelip seni alayım. Yemeği birlikte yeriz, ne dersin?
Olur.
O gün etrafı gri bulutlar sarmıştı. Çeşme, Karaburun ve Urla yı yağmur bulutları kaplamıştı.Hava raporu yağmur yolda diyordu. Yağmurdan önce eve geldiğimde annem: Nerde kaldın, ıslanacaktın. Kime takıldın? diye sorar , habersiz. Esra ayakkabılarını çıkartırken, yüzüne bakmadan arkadaşlarla oturduk Cafe Vele de der. Bir ip ucu elde edemeyen anne, Esra nın şıklığına bir anlam veremez.
Arkadaşın aradı.
Adını söyledi mi?
Söyledi ama unuttum.
Aslı mıydı?
Ha, tamam Aslı
Niye aramış?
Diye sordu. Sonra cevabını gene kendisi verdi.
Yarın dernek toplantımız var. Onu söyleyecektir.
Evet evet.Otoplantı pazartesi saat 12 ye ertelenmiş. Haberi olsun dedi annesi.
Pazartesi benim işim var, katılamam.
V.
Fırat, elinde Bont çanta ve yanında Esra, bindikleri taksiye Hilton a der. Kapıdan başlatıp, yemek salonuna kadar, her gördüğü otel personeliyle selamlaşır. Kimine adıyla seslenir, kimine laf atar.Esra ya döner :
Çoğu zaman bu otelde kalıyorum da...& der. Esra da :
Belli oluyor.Diye onaylar.
Oturdukları masayı Esra güzelliği ve şıklığıyla doldurur. O konuşurken Fırat ın gözleri Esra nın üstünde gezinir. Saçlarından dudaklarına, gözlerinden yanaklarına, göğüslerinden ellerine durmadan turlar. Haklıydı Fırat çünkü; bu gün onun güzelliği üstündeydi.
Fırat içinde gittikce büyüyen düşünceyi artık tutamaz., kontrolsuzca salıverir:
Nişandan ne haber?
Biraz erken sayılmaz mı?
Aslında bu formaliteler çevre için üstleniyor. Söz gönülden verildiğinde bitmiştir. Ötesi formalite...
Madem ki, gelenek böyledir, nişanın bir anlamı olmalı.
Doğrusu ben yalnızlıktan ve otel odalarından bıktım. Bir yuvam olsun istiyorum.. Şöyle, yazlığı kışlığı içinde... Saunası, havuzu, bahçesi, asansörü gönlümce bir ev. Benim kız, senin oğlan, hatta senin annen baban için büyük bir ev tasarlıyorum. Seninkiler de son demlerini konfor içinde geçirsinler. İsterim
Esra şaka yollu sataşır: Köşk mü, konak mı ne dedin anlayamadım.( ! ).
İçinde salınırken anlarsın.
Fırat nişanla ilgili doyurucu cevap alamadığını düşünürken, Esra içinden tekrarlıyordu : Kocaman bir ev, yazlığı, kışlığı, saunası, havuzu...
Fırat , Esra yı çalıştığı mağazaya götürmek için bindiği takside
Yarın Ankara ya gideceğini, dışalım için akreditif açtıracağını söyler.

İki gün sonra bir telefon Esra ya. Telefondaki ses Fırat: Ankara dan arıyorum. Şimdi bir toplantıya gireceğim. Vaktim pek sınırlı. İki gün sonra döneceğim. Dönüşte ararım seni. Hadi, öptüm şekerim.
İki gün sonra gerçekten elinde Bond çanta Cafe Vele de buluşurlar. Bu kez Esra daha uzun oturup, onu konuşturmak ister. Böylece karakteri, huy ve mizacı hakkında bir kanaat sahibi olmak ister. Fırat, telefonla oraya, buraya talimatlar yağdırmaktan, unun bunun halini hatırını sormaktan Esra ile sıcak ve düzgün bir konuşma ortamı yaratamaz. Daldan dala atlar, fikirleri dağınık, aceleci. Yemek yiyişi bile aceleci. Sanki bir bekleyen varmış gibi. Onun aceleciliği ve konuşma usul ve yöntemlerini bilmeyişi, Esra yı sıkar. Ancak adam bunun farkında bile değil. Bu sefer de geride kalan başarısız evliliğinin yıkılışını anlatmaya başlar. Aslında bu konu Esra ya çekici gelir. O,buralardan ipuçları bulma çabasındadır. Çünkü kafasındaki cevapsız konular gittikçe artıyordu. Acaba bu adam gerçekten bir psikopat mıydı?
Fırat kendisi tarafından üstüne yapıştırılmış etiketlerini, kart vizitlerini anlatmaya geçer. Esra nın sıkılmaya başladığı bir anda onu uyarmak için can damarına basar. Yani konuşmayı, Esra nın ilk evliliğinden olan oğlu Atıl a getirerek, der ki Esra ya:
Oğlana bir otomobil alsak diyorum. Ne dersin?

VI.
Fırat bu kez Gaiante te dir. Esra yı oradan arar. Firması adına bir açık eksiltmeye gireceğini söyler. Bir isteği olup olmadığını sorar. Üç gün sonra her zamanki otelde buluşalım , diyerek kapatır telefonu.
Üç gün sonra buluşurlar. Burada yaptığı konuşmalar sırasında Fırat, Semra ya : Neden kendin bir iş yeri açmadın? diye sorar. Semra nasıl bir cevap vereceğini kestiremez. Mahcup olur, kızarır. Onun bu halini gören Fırat devamla, bırak bu tür oyalanmaları. Ben patronları iyi tanırım. Patrona çalışmak bana ne yazar? Bunca emeğin değer mi bu paraya?
aşka ne yapabilirim ki... Mecburum bir kez.
Hayır. Hiç de mecbur değilsin.”
Nasıl yani
Esra elleriyle saçlarını tarar gibi yapar, arkaya atar, cevap düşünürken Fırat hiddetlenir, gözlerini açar, eliyle sehpaya vurur :
Hayatım ! Kendi iş yerimizi açarız. Daha doğrusu sana bir butik açarım. Çeker alırım seni o insan kıymeti bilmezin elinden. Sen işletemez misin butiği. Arkanda ben oldukça neden korkacaksın. Belki önceleri küçük küçük batacaksın, sonra öğreneceksin ve küçük küçük büyüyeceksin.
Semra, üst üste kroşe yiten bir boksörün sersemliğiyle konuşamaz , gözlerini bir noktaya dikerek içinden: Ne bu hovardalık? Daha nikah yok, evlilik yok. Ev, araba, dükkan...Gülesim geliyor. Acaba bütün bunların altında benim göremediğim başka bir oyun mu var? Allah var çok eli açık, bonkör adam. Ama nereden geliyor bu değirmenin suyu? Daha bir adım attık. Neler serdi önüme. İnanasım gelmiyor. Arkadaşlar psikopat diyorlardı. Psikopat, misikopat... Sen mala, zenginliğe bak.

VII.
Neşeli, sıkıntılı, kuşkulu günler durmak bilmiyor; geçiyor. Böyledir bu devran. Geçecek ki, beklenenler gelsin.
Otelde bir resepsiyon varmış. Bana, seni de götüreyim dedi. Sırf bu akşam için önce dekolte bir elbise aldık. Vardık ki, herkes bizden şık. Görme ! O genç kadınları ; defile mankeni sanırsın. Fırat gene konuşmadık, selamlaşmadık insan bırakmadı. Çevresi ne kadar geniş diye düşünürken, bir yandan da içime kurt düştü. Bu kadar zengin olacaksın, bu kadar geniş çevren olacak ( ! ) peki neden seçimi ben?...
Bir Pazar Çeşme ye gitmeye karar verdik. Altımızda son model bir otomobil, uçar gibi.
Araban güzelmiş. Nedir markası? Çok pahalı olsa gerek?
Pahalı ve hızlı dedi.
Herkesi geçişinden anlamıştım
Usandım, değiştireceğim.

Bizimkilerle tanıştırmak için eve davet ettim. O gün sanki fakirlik elbisesini giymişti. Bizimkilere çok içten ve alçak gönüllü davranmıştı. Kucağındaki çiçek demetini anneme büyük bir nezaketle sunduğunda, annemin gözlerinde tükendiğini sandığım göz yaşının yanağına doğru süzüldüğünü gördüm. Anneme iltifatlar yağdırıyordu. Annem, beğenmek şöyle dursun, mest oldu. O gidince annem : Asilzade olduğu belli. Belli ki görmüş geçirmiş bir ailenin evladı. Nerden baksan , ille de aile terbiyesi bir başka oluyor. Babam yıllardır kimseyi oturtmadığı koltuğunu ona ikram etti. Babamla sohbeti koyulaştırdılar.
Demek, serbest meslek erbabısın. Emlakcılık, komisyonculuk, iş takipciliği falan gibi...
İyi kazanıyorum bey amca.Allaha şükür. Ne demişler: At binenin, kılıç kuşananın. Piyasada çok tatlı işler var. Tabi iyi koku alabilen için.
Ben de motor ustasıydım, evlat. İşten başımızı kaldıramazdık. Para kazanmak için değil, müşteri kazanmak için çalışırdık. Şimdi nerde o hava , o insanlar. Piyasayı dolandırıcılar, üçkağıtçılar sarmış.
Boş fincanları almaya gelen Esra babasına hitaben :
Baba, evlendiğimizde Fırat diyor ki: Şöyle büyük bir ev yaptırmak istiyorum. Hepimiz birlikte oturalım. Sizlerle yani.
Sağol evladım. Siz oturun sağlıcalıkla. Bizden geçti artık. Ben bu evde doğdum, ecelim bu evde gelsin isterim.
Peder ve damat adayı sohbeti yoğunlaştırırlar. Eskilere, anılara dalarlar. Öte yandan anne kız ikram üstüne ikram yağdırırlar..
Vakit geç olmuştur. Fırat izin ister ve kalkar , arkasında çok olumlu bir hava bırakarak. Esra ona taksi durağına kadar eşlik eder.

VIII.
Araya giren zaman içinde nedense nişan sözcüğü kullanılmaz olur. Sanırsınız ki unutulmuştur. Bu gidişattan şimdilik ikisi de memnun gibi görünmektedir.

Nesine gelirse bir gün Esra konuyu damdan düşe gibi açıverir.
Nişan için ne düşünüyorsun? Bır şey tasarladın mı?
Baştan beri söyleyip duran benim. Harekete geçmeyen ise sensin. Çok rahatsın vallahi...
Öyleyse cumartesiye ne dersin?
Olur. Kendi aramızda yaparız. Kendi aramızda dediysem : annen, baban, evlatlarımız, sen ve ben. Cafe VeLede.
Öyleyse yüzük almaya çıkalım . Sonra iki ayağımız bir papuca girmesin. Ben biraz zor beğenirim de. İyi ve güncel olsun. Dutdibindekileri baktırsın.
Bak bitanem ne diyeceğim? Benim ev var ya, orada şimdi boşandığım eşimle kızım otururlar. İstediğimde ben de orada kalırım. O evde benim yerli kasam var. Kasa çift anahtarlıdır. Anahtarların biri bende, diğeri eski eşimde. O da mücevherlerini aynı kasada saklar. İki anahtar biraraya gelmeden, ya da iki anahtar aynı kişinin eline geçmeden kasayı açmak olası değildir. Orada bana ait yüzükler var. Beğendiğini seç al. Taşlı, taşsız, yeşil altın, sade, antika, moda... Her türlüsü var. İyi bir şey olsun istiyorum. Şöyle eline yakışsın, fark edilsin. Şayet acele ediyorsan, alalım şuradan iki tane eğreti takalım.
Tamam. Alalım takalım.
Öyleyse hazır ol cumartesiye.
Esra cumartesi günü yüzük takılacağını Dutdibinde söyleyince sevinçten hepsi uçacak gibi olurlar.
Cumartesi gelir, Esra giyinir, süslenir, kuaföre gider. Çünkü bu gün Cafe VeLe de yüzük takılacak. Herkes gelmiş. Oğuz da orada, yalnız Fırat bekleniyor. Gözler kapıda bir saattır. Şimdi cebinde iki yüzükle kapıda görünecek.Heyecan yanına endişeyi almış salonda kol gezmekteler, hem de insan denen yaratığın zavallı haline alaylı bir ifadeyle bakarak. Garson gelir, tüm gözler, kulaklar ona odaklanır.
Telefon der.
Esra heyecanla koşar. Telefondaki Fırat. Esra onun Geciktim, özür dilerim demesini beklerken, bakın söylediklerine :
Hayatım ! Benim kızın önemli bir mazereti çıktı. Bu nedenle nişanı pazartesiye ertelemek zorundayız. Benim adıma arkadaşlardan özür dile, lütfen.”
Esra nın başından kaynar sular dökülür. Yaşanan fiyaskonun ardından herkes suçluluk duyguları içinde ayrılır.
Pazar günü Fırat, Esra nın gönlünü almak için onu yemeğe davet eder. Esra bunu fırsat bilir. Onunla hesaplaşmak için kalkar gelir. Buluştuklarında Fırat ta özürün bini bir para , yalvarır, yakarır, sonuçta Esra yı yumuşatmayı başarır ve arkasından hemen yeni bir öneri patlatır :
Madem ki elaleme duyurduk, hiç olmazsa iki ucuz yüzük alıp, takalım aramızda. Böylece adı belli olsun.
Pazartesi getirirsin kolleksiyonunu seçeriz, herkesin önünde.
Aslında o anda Fırat ın cebinde iki nişan yüzüğü alacak kadar parasının olduğu da kuşkuludur. O bunu belli eder mi hiç? Ancak şunu söyler :
Ben kredi kartı kullanmıyorum. Alış verişlerimi nakit ile yaparım. Aksilik bu sabah kasadan para almadan çıkmış bulundum. Pazar günü hanımı bulur, anahtarı alırım. Pazartesi de yüzükleri sana getiririm. Tamam mı? Anlaştık mı?
Kuşkular hala Esra nın kafasını terk etmiş değil. Çünkü tutarsızlıklar art arda gelmektedir. Çaresiz Olur der.

Beklenen pazartesi de gelir. Endişe, kuşku, heyecan kol gezmektedir. Bu gün yüzük takılacak .Fırat Esra ile görüşmek için mağazaya gelir. Esra onu vakitsiz görünce Eyvah ! Gene bir terslik var diye heyecanlanır. Ne yazık ki gene terslik var. Pişkin adam kusur bende der. Pazar günü anahtarı eski karısından almaya gitmekte geç kaldığını, karısının ise erkenden Aydın a gittiğini bildirerek bir kez daha özür ve af diler. Fırat, her zor durumun üstesinden gelecek kadar oynak ve kıvrak bir zekaya sahiptir. Bu kez de der ki Esra ya:
Çevremizde dolaşan şanssızlıklardan ben de çok rahatsızım. Eğer arkadaşlarımın yüzüne bakacak bir yerim kalmadı diyorsan, işte sana bir öneri:
Git şimdi sarraftan kendin için bir tane ucuz yüzük al ve tak. Onlar görsünler. Yüzük mü, işte yüzük. Bu çok basit bir yüzük derlerse, bunun geçici olduğunu, aslının sipariş edildiğini, haftaya geleceğini söylersin, olur biter. Bitanem, yanında naktin yoksa kredi kartını kullan. Ben sana yarın öderim.
Bu öneri Esra yı delirtir. Beni elaleme rezil ediyorsun der.Çünkü Esra nın arkadaşları pazartesi onu kutlamaya hazırlanmışlardır. Çok zor duruma düşen Fırat, ertesi gün kasayı kesin açtırarak sabah saat 8:oo de geleceğini söyler ve kahvaltıyı birlikte yapmalarını teklif eder. Esra: Eğer kasayı gene açamadım diyeceksen hiç gelme. Benim de kafamın tasını attırma. Düşün sana nişana karar verdikten bu yana, bir arpa boyu yol alamadık. Patinaj yapıyoruz. Ama tekerin biri tutarsa araba fırlar ve sen avucunu yalarsın.
Bitanem, seni mahcup duruma düşürdüğümü biliyorum. Sen de beni anla, lütfen. Harcama beni. Böyle talihsizlikler herkesin başına gelebilir. Ne var bunları büyütecek.
Pazartesi kızın gözleri saatta. Saat 8:oo henüz yok. Saat 8:30, 9:oo , 9:30 yok, yok, yok. Esra umudunu keserek, mükellef kahvaltı yerine bir çaya talim eder. Gene atlatıldığına bu yüzden kendine kızar. Aptal kadın... Hala anlayamadın mı? Bunun niyeti ne nişan, ne de evlenmek. Der kendi kendine.
Akşam Fırat suçlu kediler gibi çıkıp gelir. Sanki bir şey yokmuşcasına. Meğer gene kasayı açtıramamış. Sözüm ona kasadan para alamamış. Ne cepte para var, ne de kredi kartı. Kahvaltıyı sen mi öde! desin Esra ya
Esra patlamaya hazır bomba gibi, dolu. Hiddetle ayağını yere vurarak kalkar:
Bu iş burada bitmiştir. Diyerek kapıya yönelir. Hemen bir taksiye atlar. Fırat da arkasından koşar ve taksiye o da zorla biner. Yol boyu dil döker. Yalvarır ve son kez bir şans ister. Esra, bir kez daha Ya sabır! çekip, taksiden inerek oradaki pastaneye girerler. Esra nın ellerine sarılır, saçlarını okşar, sevgi gösterilerine girişir. Yufka yürekli kadın bir kez daha yelkenleri suya indirir.

IX .
Alo Esra hanım.
Buyurun efendim benim.
Ben Tepe Hastanesi baş hekimi DR Cezmi Koşar.
Buyurun doktor bey, dinliyorum.
Bak kızım! Tatsız bir olay için aradığımdan üzgünüm.
Esrayı bir anda heyecan sarar. Doktor, babasının mı, yoksa annesinin mi hasta olarak şu anda hastanede oldukları haberini mi verecek diye heyecanlan ırken,doktor devam eder konuşmasına.:
Bak kızım, Fırat İleri diye birini tanıyorsun, değil mi? Onunla gönül ilişkiniz olabilir. Aman kızım sakın ha. O sahtekar, psikopatın teki. Belki size evlenme bile teklif etmiştir. Sakın haaa.Hem o evli. Biliyor muydunuz.?
Bilmiyordum da o bana boşandığını söylemişti.
O halde boş olduğuna dair mahkeme ilamını iste. Kızım bak, karısı yanımda. Boşanmadık diyor. Kadın bizim hastanede hemşire. Adı da Raziye.
Telefon konuşması biter, telefon kapanır, ancak Esra nın kafasında kapanmak bir yana yeni gerilim doğar. O, kendi kendini yargılar. Bir insanın onuruyla bu kadar oynanmaz ki... Yalanlarla, dolanlarla bir yere varılmaz ki...Her olayı, kendinin yufka yürekli oluşuna, kimselere Hayır deyemeyişine bağlar.
Bu telefon görüşmesinden haberi olmayan Fırat, yavan ve sahte sözlerle hatırını sormak için telefonla arar. Maksadı birlikte bir program yapmaktır. Daha ona fırsat kalmadan Esra, sözlerini ağzına tıkar ve onun Raziye adlı bir kadınla evli olduğunu söyleyiverir. Bukonularda çok pişkin olan adam, sinirlenir ve yalanlar. Esra der ki:
Sinirlenmene gerek yok. Ayrıldıysan mahkeme ilamı vardır, getir göreyim. Ben de boşandım. Ben de sana göstereyim.
Fırat bir daha aramaz. Ne olmayan ilamı getirebilir, ne de kendi gelir.
Bir hafta sonra Esra nın arkadaşlarından Oğuz, Frat ı yanında bir kadınla pek mutlu ve neşeli bir vaziyette Kemeraltında görür . Oğuz olayı Esra ya rapor edince Esra kadını kast ederek vah zavallı kadın vah. Başhekim aç antenlerini der.
Konu kapandı sanılan bir günde mağazaya iki kadın gelir. Beni sorarlar Esra benim, buyurun.Bir isteğiniz mi var.?
Özel konuşacaktık. Daha uygun bir yeriniz yok mu?
Onları bir odaya aldım. Gelenlerden biri öğretmen olduğunu söyledi ve konuyu açtı :
................,bu adam benim emekli ikramiyemi elimden aldı. At yarışlarına yatırdım, dedi. Oysa at yarışlarında batırmış. Sonra bir evim vardı. Onu da bankaya ipotek ederek kredi aldı. Onu da ödeyemedi ev de gitti. Eğer bol para harcıyorsa, bilin ki, uyanık kurt yeni ve aptal bir kuzu ele geçirmiştir.
Fırat ın eşi olduğunu söyleyen diğer kadın da:
Esra hanım, Başhekim e dua et. Tehlikenin kıyısından dönmüş oldun. Ben de boşanmak için mahkemeye baş vurdum, zaten. Seni de tanık yazdırdım.
Ne yapalım Allahından bulsun.
Öğretmen :
Hayır Allah cezasını geç verir. Ben Allaha havale etmeyeceğim der ve ayrılırlar.

05 / 10 / 03
URLA

İbrahim Karaca