30 Eylül 2008 Salı

Karaca Ahmet Zaviyesi

Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde
Karaca Ahmed Zaviyesi
Doç. Dr. Alev ÇAKMAKOĞLU KURU


Özet
Bu makalede günümüze sadece üzeri beşik tonozla örtülü dikdörtgen şeklinde türbesi ve birkaç mezartaşı ile gelebilen Karaca Ahmed Zaviyesi ele alınmaktadır. Zaviyenin bilinçsiz bir onarımla türbesi ayakta tutulurken başta mescidi olmak üzere diğer bölümleri adeta yok edilmiştir. Bir şifahane – zaviye özelliği taşıyan bu yapı, mimarisinin dışında adını taşıdığı Horasan erenlerinden Karaca Ahmed’in kimliği ile değerlendirilmektedir.

Giriş
Karaca Ahmed, Hoca Ahmed Yesevi’ye bağlılığı, savaşçı ve hekim kimliği ile Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşmesinde katkısı olan, Türk Dünyası’nın gönlünde taht kurmuş alperenlerdendir. O’na duyulan sevgi, yarı efsanevi hayat hikayesi içerisinde pek çok yerde Karaca Ahmed adını taşıyan tekke, zaviye ve makam türbeleri ile gerçeğe dönüşmüştür. Çoğu kaderlerine terk edilen, yok olup giden bu yapılar arasında halkın iyi niyetli, ama bilinçsiz müdahaleleri ile zamanımıza ulaşabilenleri de vardır. Bunlardan biri de şimdiye kadar bilim dünyasının dikkatinden kaçmış, araştırmamıza konu olan Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı Karacaahmet Köyündeki Karaca Ahmed Zaviyesidir. Bu zaviye de bilinen diğer zaviye örnekleri gibi yakın zamanlarda geçirdiği kötü onarımla günümüze sadece türbesi ve birkaç mezar taşı ile gelebilmiştir


Mimari Anlatım
Köyün 1 km. kadar kuzeyinde bir tepenin eteklerinde yer alan türbe, kuzeygüney doğrultusunda uzunlamasına dikdörtgen şeklinde ve üzeri tonozla örtülüdür.
Yapının kuzey, güney ve doğu duvarları, üzerinde sıva parçaları görülen moloz taş iken türbenin batı cephesi, kuzey tarafında yer alan kapısının başta basık kemeri ve söveleri olmak üzere mermer ve kesme taştan daha düzgün bir işçiliğe sahiptir. Kapı üzerinde orta akstan kuzeye kaymış vaziyette mermer küçük bir kitabe mevcuttur. Kitabede yapının Şeyh Mehmed ve Şeyh Ali tarafından 1249 H. /1833M. yılında tamir edildiği yazılıdır.

Türbenin içinde kimlere ait olduğunu bilemediğimiz üç mezar vardır. Duvarları üst kısımlarda ve tonoz örtüde yenilenen türbenin kuzey ve güneyindeki tonoz alınlıklarına birer pencere açılmıştır
Yine türbenin kuzey-batısında duvarlarla çevrelenmiş bir mezarlık yer almaktadır. Bu mezarlıkta günümüze, üzerinde selvi ağacı kabartması olan ve 1318 yazan kırık bir mezar taşı kalmıştır

Zaviyenin güney – doğusundaki tepede de Çile Dede adını taşıyan başka bir türbenin kalıntıları görülmektedir. Kare şeklinde olduğu anlaşılan türbe, aralarına bir sıra tuğla konulmuş kesme taş duvarlarının 0,50 m. lik bölümü ile harabe halindedir
Restitüsyon
Karaca Ahmed Zaviyesi’nin türbe kısmı, yakın zamanlarda geçirdiği onarımla ayakta durabilmiş ise de türbenin zaviyeye ait diğer mekanlarla ilişkisini gösteren izler yok edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğünde yer alan 1982 tarihli arşiv belgesindeki fotoğraflar incelendiğinde yapı ile ilgili bazı bilgiler edinilebilmektedir (Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv Dosya no. 06.18.01-/3 ), Bu fotoğraflarda harap haldeki türbenin çökmüş tonozuna ait kesme taş kemerlerin ayakta olduğu fark edilmekte, türbenin batı cephesine cephenin kuzeyinde yer alan kapının 1. m. kadar güneyinden bitişik, zaviyenin mescidi olduğu belirtilen harap durumda, çatısı çökmüş üstü açık bir yapı kalıntısının üzerinde yer yer sıvaları fark edilen moloz taş duvarları görülmektedir. Aynı arşiv belgesinde mescidin içindeki eşyaların tekkelerin kapatılması sırasında Sivrihisar Ulu Camii’ne götürülmüş olduğu belirtilmektedir. Yine fotoğraflardan anladığımız kadarıyla batıya doğru mescide bitişik olarak zaviyenin başka bölümlerinin de varlığı duvar kalıntılarından belli olmaktadır.

Türbenin kuzey-batısında ise bir mezarlık yer almaktadır. Mezarlıkta günümüze parçalanmış olarak gelen ve üzerinde XVIII–XIX. yy. lardan itibaren hayat ağacı sembolü olarak kullanıldığı düşünülen (Karamağaralı 1992: 16,17,27) selvi ağacı kabartmasına sahip mezar taşının 1982 yılına ait bir Çakmakoğlu Kuru, Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde Karaca Ahmed Zaviyesi fotoğrafta sağlam olduğu anlaşılmaktadır. Üzerinde yazı olmayan bu taş belli ki bir mezarın belki de yukarıda bahsedilen, 1318 H. tarihli mezarın ayaktaşıydı.

Türbe kapısının batı duvarının kuzeyine doğru yana kaymış olması, kapı çevresindeki taş işçiliğinin türbenin batı cephesinin güney tarafında ve diğer duvarlarında görülmemesi bize önce mescidin sonra buna bitişik olarak da türbenin yapıldığı izlenimini vermektedir. Üzerinde günümüzde Çile Dede adını taşıyan türbenin bulunduğu tepenin hemen kuzey yamacında yer alan Karaca Ahmed Zaviyesi, izlerden anladığımız kadarıyla ortadaki avlunun güneyinde mescid, doğusunda türbe, kuzey- batısında mezarlık, batısında ise zaviyenin diğer mekanlarından oluşmaktaydı. Zaviye’ye ve zaviyenin bulunduğu köye adını veren Karaca Ahmed, kaynakların çoğunda XIII.yy.da Anadolu’ya gelen ve Hacı Bektaş-ı Veli’den feyz alan ve XIV yy.’a yetişebilen Horasan erenlerinden olarak gösterilmektedir. Karaca Ahmed, Horasan Türk beylerinden Süleyman Horasani’nin oğludur. Annesi Sultan Ana’nın mezarı Eşme’nin Karacaahmet Köyündedir. Hacı Bektaş-ı Veli ile tanışıklığı, ondan feyz alması ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin kimi söylentilere göre 1270-1271 yılında öldüğü dikkate alındığında Karaca Ahmed’in Moğol istilası sırasında büyük bir ihtimalle XIII. yy’ın ortalarında Anadolu’ya gelmiş olabileceği düşünülebilir.

Karaca Ahmed isminin başındaki “Karaca’’, ten renginin ifadesinde karaya yakın esmer anlamında kullanılabileceği gibi, özellikle geyikgillerden boynuzları küçük ve çatallı bir hayvan adının lakap olarak kendisine verilmesi şeklinde de düşünülebilir . Karaca Ahmed’in, araştırmamıza konu olan zaviyesinin bulunduğu köyde çiftçilik yaptığından, çifte iki geyik koştuğundan bahsedilmektedir. Anadolu'nun pek çok yerinde Karaca Ahmed dışında Karaca'lı Bektaşi evliyasının var olması dışında Hacı Bektaş Müzesi'nde bulunan bir resimde Hacı Bektaş-ı Veli'nin kucağında bir “karaca”nın yer alması Karaca ve geyik kavramının Türk mitolojisinde hem İslamiyet’ten önce ve hem de sonraki dönemlerde daha çok bolluk, bereket, iyilik ve güzellik sembolü olarak kullanılmasına bağlanabilir. Böylece “karaca” çevresine bolluk, bereket, iyilik veren insan anlamını da taşımaktadır. Bu arada ‘’karaca’’adının Karaca Ahmed’in bağlı olduğu boydan gelebileceği fikrini-çoğu tekke ve zaviye şeyhinin bir aşiret reisi olduğu gibi- Karaca Ahmed’in de Karaca boyunun temsilcisi olduğu düşüncesi ile uzak tutmamak gerekmektedir . Kazak Türklerinin Ahmed Yesevi için büyük, ulu anlamında “Kara Ahmed” tabirini kullanmış olmaları da ayrıca ilgimizi çekmektedir. Belki de Karaca Ahmed, aynı zamanda Ahmed Yesevi'ye bağlılığın onun gibi ulu bir kişi olmanın işaretidir. Ayrıca Karaca Ahmed’in savaşçı özelliği göz ardı edilmeden Oğuzname’de aşırı erlik gösterenlere ‘’Karalar Karası’’ unvanı verildiği de hatırdan uzak tutulmamalıdır

Karaca Ahmed hakkındaki bilgilerimiz geniş ölçüde Hacı Bektaş Vilayetnamesi’ne dayanmaktadır ki bazı araştırmacılar bunun efsanelere bağlı olduğunu, tarihi bir belge gösterilmedikçe doğruluğunun kabullenilemeyeceğini ileri sürerler. Alp-eren kimliğindeki “gözcü” lakaplı Karaca Ahmed’in Anadolu’yu Türkleştirme gayreti sarf eden diğer Horasan erenleriyle Osmanlı Sultanı Orhan Bey’in idaresindeki Türk kuvvetleri içersinde yer alarak Bizans’ı Pelekanon (Maltepe) civarında yenilgiye uğrattıklarından bahsedilmektedir. Kaynaklarda birbirleriyle çelişen ifadeler olmakla birlikte Karaca Ahmed’in Bizans içlerine Merdivenköy’e daha sonra Üsküdar’a kadar ilerlemesi, buralarda Bizans sınırını denetim altında tutmakla görevli zaviyeler kurmuş olması akla yakın gelmektedir.

Karaca Ahmed’in alp-eren özelliğinin yanısıra hekimliğinin izlerine öncelikle Afyonkarahisar ve Manisa çevresinde rastlamaktayız. Rivayetler dışında Karaca Ahmed’in yaşadığı dönem hakkında ilk gerçek bilgiyi de burada Saruhanoğlu İshak Çelebi’nin 1371 tarihinde Manisa’da Şeyh Revak Sultan’a vakfettiği arazi için düzenlettiği vakfiyedeki şahitler arasında “Süleyman Horasani oğlu Karaca Ahmed” adıyla rastlıyoruz. 1371’de sağ olduğu anlaşılan Karaca Ahmed için düzenlenen, İshak Çelebi’nin vezirlerinden Murtaza Bey’in oğlu Emiri Bekir Hoş Kadem Paşa’nın 1397 yılına ait vakfiyesinde “.....Gökçeağaç denilen iki kıt’a arazinin cem’isinden gelen hasılat Esşeyh arifi Billah Karacaahmed Tekkesi’nin sakinlerine,orada yapılmış merkad ve türbesine gelenlere, merkadin hizmetçileri ile gelip gidenlere halin iktizasına göre it’amiyye sarf edilecek...” kaydı ile Karaca Ahmed’in vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Aşıkpaşazade Karaca Ahmed’in Orhan Gazi devrinde sağ olduğunu I.Murad zamanında öldüğünü yazmaktadır. 1371’de sağ olan Karaca Ahmed büyük bir ihtimalle I.Murad’ın ölüm tarihi olan 1390’dan önce vefat etmiş olmalıdır.

Manisa dışında uzun yıllar Afyonkarahisarda kalan ve burada Karacaahmed Köyü’nde Manisa’daki gibi bir şifa zaviyesini kuran Karaca Ahmed zaviyenin Çakmakoğlu Kuru, Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde Karaca Ahmed Zaviyesi sorumluluğunu oğlu Eşref’e bırakarak Manisa’ya dönmüş olmalıdır. Bazı araştırmacılar Karaca Ahmed’in ilk olarak Afyon’da kaldığını, Manisa Akhisar’a sonradan gittiğini belirtirler. Önce çeşitli savaşlara katılarak, daha sonra kurduğu bu zaviyelerde akıl ve ruh hastalarını kendine özgü metotlarla tedavi eden hekim olarak Karaca Ahmed’in Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli katkısı olduğu gerçektir.

Asıl mezar yeri kesin olarak bilinmemekle birlikte halkın Karaca Ahmed sevgisi ülkenin pek çok yerinde O’na ait makam türbelerinin ve bu türbelerin etrafında şekillenen tekke ve zaviyelerin oluşmasına sebep olmuştur. Manisa çevresinde Karaca Ahmed’e izafe edilen üç türbe bulunmaktadır. Manisa’nın Seyyit Hoca Mahallesi Vak Vak Tekkesinde Karaca Ahmed’in gömülü olduğu söylenmektedir. Manisa Horoz Köyündeki Karaca Ahmed tekkesi’nde yeralan türbe için Karaca Ahmed’in asıl mezarının bulunduğu yer olduğu belirtilmektedir. Yine Manisa Akhisar’ın Kara Köyünde, Turgutlu Yılmazköy Kurupınar mevkiinde, Uşak Eşme’nin Karacaahmed Köyünde Karaca Ahmed’in türbeleri vardır

Bir başka Karaca Ahmed Türbesi Istanbul Üsküdar’dadır. Afyon’un İhsaniye İlçesi Karacaahmet köyündeki Karaca Ahmed Türbesi ve zaviyesinden başka Bursa İnegöl- Yenişehir arasında , Isparta’nın Barla bucak merkezinde, Aydın eski mezarlıkta, Ilıcabaşı semtinde; Edirne Kıyık semtinde de Karaca Ahmed zaviyeleri vardır. Ankara yakınlarında bir Bektaşi tekkesi olan Haydar Sultan Tekkesi’nde Karaca Ahmed’e ait olduğu söylenen bir mezar bulunmaktadır. Yine Ankara Beypazarı Karaca Ahmed Tekke ve Zaviyesi’nden başka Kastamonu’da da Karaca Ahmed Zaviyesi’nden söz edilir. Sivrihisar Karaca Ahmed Zaviyesi dışında Bilecik’in doğusunda Osmaneli’nin yukarısında Karaca Ahmed’e izafe edilmiş Paşalar Karaca Ahmed Tekkesi bulunmaktadır. Geyve-Taraklı’da Karaca Ahmed’e ait olduğu söylenen bir tekke bulunmaktaydı. Tokat’da da bir Karaca Ahmed Zaviyesi’nin adı geçmektedir

İskeçe’de Echinos (Şahin) Köyündeki Karaca Ahmed Tekkesi dışında Makedonya’da Üsküp ile onun biraz kuzeyinde Kumanova arasında Tekkeköy’de Karaca Ahmed Tekkesi denilen yerdeki yatır ise Hıristiyanlarca Aya Yorgi olarak kabul edilmektedir. Bunlardan başka Evliya Çelebi’de Çorlu’da, Edirne’de , Mihalic ve Kırşehir’de Karaca Ahmed’in makamları geçmektedir. Görüldüğü üzere gerek Anadolu’da, gerek ise Rumeli’de günümüze gelen ya da gelemeyen çok sayıda Karaca Ahmed Türbesi ve Zaviyesi bulunmaktadır. Bunlardan araştırmamıza konu olan Polatlı Karacaahmet Köyü Karaca Ahmed Zaviyesi’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivindeki dosyasında vâkıfı olarak Karaca Ahmed, Karaca Firuz Ağa, I.Murat, II.Mehmed, I.Abdülaziz isimleri geçmektedir.

Karaca Ahmed Afyon’daki Şifa Zaviyesini kurup başına oğlu Eşref’i bıraktığı gibi burayı da yine el verdiği yakınlarından birisinin sorumluluğuna bırakmış olabilir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivindeki H.979 tarihli bir vâkıf belgesinde Mezra-i Del Kariye-i Karacaahmedin Şeyh Yusuf ‘un elinde olduğu, 30 mülklük yerin eski sultanların mektuplarıyla kaydolduğu, halen padişahın beratıyla Yusuf Şeyh oğlu pir Gaib’e verildiği şeklinde eski deftere aktarılmıştır

Yukarıda bahsettiğimiz Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün H.979/M. 1571-72 tarihli vakıf belgesinden de anlaşılacağı gibi Karacaahmet köyündeki zaviye vâkıfı olarak adı geçen I.Murad, II.Mehmed düşünüldüğünde bu zaviye, için tarih olarak XIV.yy.’ın 2. yarısı uygun görülmektedir. XIV.yy.’ın 2. yarısında Polatlı Karacaahmet Köyü Karaca Ahmed Zaviyesini Karaca Ahmed’in el verdiği yakınlarından biri, belki de kendisi kurmuş olabilir. Küçük bir tepenin yamacında o bölgenin iskanı,Türkleşmesi ve İslamlaşmasına hizmetin dışında ıssız bir yerde civarın emniyetinden sorumlu aynı zamanda bir konaklama tesisi olarak da kurulmuş olabileceğini düşündüğümüz bu zaviye, Karaca Ahmed Ocağının faaliyet amacına uygun olarak büyük bir ihtimalle akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği şifahane-zaviyelerden biriydi. Zaviyenin yamacında yer aldığı tepede günümüzde Çile Dede olarak anılan harap durumdaki türbenin Karaca Ahmed’in ölümünden sonra onun “gözcü” kimliğine yakışır biçimde makam türbesi olarak yapılmış olabileceği düşüncesindeyiz.

Kesin bir bilgi olmamakla birlikte bu tepenin eteğindeki zaviyede yer alan türbede Karaca Ahmed soyundan gelen, bu zaviyenin yönetimini elinde Çakmakoğlu Kuru, Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde Karaca Ahmed Zaviyesi bulunduranlardan birileri gömülü olmalıdır. Karaca Ahmed’in Hacı Bektaş ile tanışıklığı, ona bağlılığı bilinmektedir. XIV.yy.’da yaşamış yine Hacı Bektaş’ın yakınlarından Abdal Musa, Hacı Bektaş-ı Veli kültür ve gelenekleri etrafında geliştirdiği Bektaşililiğin tarikatlaşmasına, daha sonra da Balım Sultanla bu tarikatın teşkilatlanmasına ve Yeniçeri Ocağı ile tarikat arasında bir bağın kurulmasına yol açmıştır. Başlangıçta Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli roller üstlenen Bektaşî tekke ve zaviyeleri XVII.yy.’dan itibaren çoğunlukla bozulmaya başlayarak ülkedeki dirlik ve düzeni etkileyen, kargaşanın kaynaklarından sayılmıştır. 1826’da yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra II.Mahmud döneminde Bektaşiliğe ve onun kurucularına karşı bir niyet beslenmeden, bu tekke ve zaviyelerin devlet ve memleket için zararlı görülen faaliyetlerinin denetim altına alınarak ıslahına yönelik bir kararla Bektaşi tekke ve zaviyeleri kapatılmıştır. Kapatılan bu zaviyelere yeni görevliler atanarak zararlı faaliyetlerden arınmaları, buna izin veren zaviye bünyesindeki bazı mekanların yıkılması söz konusu olmuştur

O zaman için geçmişi çok eski olmayan, son altmış yıla dayanan tekke ve zaviyeler ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. Belki bu süreç içinde elimizde kesin bir belge olmamakla birlikte bir Bektaşi zaviyesi olduğunu düşündüğümüz Polatlı Karacaahmet köyündeki Karaca Ahmed Zaviyesi de kısmen tahrip olmuş olabilir. Zaviyenin türbe kapısı üzerindeki mermer kitabede adları geçen Şeyh Mehmed ve Şeyh Ali, 1833 yılında türbeyi tamir ettirirken belki tepedeki türbeyi de onarmışlardır.

Bir Bektaşi zaviyesi olduğunu bildiğimiz Elmalı'daki Abdal Musa Zaviyesi ile ilgili zamanımıza gelebilen bir belgeden 1830 yılında zararlı ve çirkin faaliyetlere zemin olabilecek mekanlarının yıkıldığı, Abdal Musa'nın Türbesi ile türbedarın odasının bırakılarak tamir edildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, her iki zaviye de, aynı uygulamalara aynı tarihlerde maruz kalmıştır. Ayrıca yukarıda Karaca Ahmed Zaviyesinde varlığından bahsettiğimiz H. 1308 / M. 1902 tarihli mezar taşında yazılı “Ve ceddim Haydar-ı Kerrar” sözü ile tekrar tekrar saldıran Aslan anlamı, Allahın Aslan’ı kabul edilen Hz. Ali için kullanılmakta ve bu zaviyenin bir Bektaşi zaviyesi olduğu fikrini güçlendirmektedir.

Anadolu'da Amasya, Tokat, Çorum, Sivas, Kırşehir, Erzurum, Harput, Antalya ve Ankara civarında çokça görülen Bektaşi zaviyelerinde genel olarak türbe, derviş odaları, meydan odası, kiler, mutfak, çamaşırhane, kahvehane, misafir odaları, ahır, ambar dışında bazı zaviyelerde fırın, değirmen, şırahane, çeşme, mescid, semahane gibi yapılar da yer almaktadır. Büyük zaviyelerde saydıklarımızın hemen hepsine yer verilirken küçük zaviyelerde bunların bazıları bulunmaktadır. Araştırmamıza konu olan Karaca Ahmed Zaviyesi'nin de izlere dayanarak türbe, türbedar odası, mescid, misafir odaları gibi yukarıdaki mekanlardan bazılarına sahip olduğu anlaşılmaktadır

Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) Bektaşilik yeniden serbest bırakılmış, Polatlı Karacaahmet Köyündeki bu zaviyenin 1826’dan itibaren denetimli sürdürdüğünü düşündüğümüz faaliyeti vakıfı Sultan Abdülaziz olacak şekilde yeniden canlandırılmış olmalıdır.

Cumhuriyet döneminde 1924 yılında bir kanunla Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile sözünü ettiğimiz zaviye için son ve önemli tahribat gerçekleşmiştir. Buna rağmen 1960’lı yıllarda türbenin zamanımızdan daha sağlam olduğu, türbedarının varlığı, mescidin yıkıldığı ama akli dengesi bozuk olan hastalarla çocuğu olmayan kadınların buraya gelerek sağlık dileğinde bulunmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır.

Daha önce belirttiğimiz gibi 1990’lı yılların sonunda mahalli idareler tarafından bu zaviyenin sadece türbesi çok kötü bir onarım geçirmiş, maalesef zaviyenin başta mescidine ait duvarları olmak üzere diğer kısımları tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Tarihlendirme ve Değerlendirme:
Polatlı Karacaahmet Köyündeki bu zaviyeden günümüze sadece türbesinin gelebildiğini, buranın aslında izlere ve belgelere dayanarak ortada var olan bir avlu etrafında mescid, türbe, ziyaretçi ve zaviye ahalisi için mekanlar ve mezarlıktan ibaret olduğundan yukarıda bahsedilmişti. Anadolu’da pek çok köy zaviyesindeki gibi kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme amaçlı çevresindeki toprağı ekip biçen zaviye ahalisinin ve nekahat dönemini yaşayan akıl hastalarının tedavilerinin bir parçası olarak bağ, bahçe işlerinde çalışmalarıyla zaviye bir çiftlik manzarası göstermekteydi Şehirlerde, önemli tekke ve zaviyelerde Orta Asya kaynaklı plan, ortadaki genelde üstü kubbe ile örtülü avlu etrafında eyvan ve odalarla şekillenirken, özellikle ön cephelerde süslemelere de yer verilirdi.

Buna karşılık daha mütevazı olan köy zaviyeleri hemen hemen aynı fonksiyonlu bölümlere sahip olmakla birlikte planlarında pek de benzerlik bulunmamaktadır. Konumuzu teşkil eden Karacaahmet köyündeki Karaca Ahmed Zaviyesi için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bu sade zaviyenin mimari açıdan değerlendirebileceğimiz tek bölümü türbesidir. Kuzey-güney doğrultuda uzunlamasına dikdörtgen ziyaret mekanı, batı cephesinde orta eksenden Çakmakoğlu Kuru, Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde Karaca Ahmed Zaviyesi kuzeye yakın kapısı, beşik tonoz örtüsü, tonoz alınlıklarına açılmış pencereleri ile zaviyenin türbesi de sade bir görünüm arz eder. Moloz taş duvarlı yapıda sadece ön cephenin kapı çevresinde mermer ve kesme taş kullanılmıştır.

Bu plan tipinde, yani üzeri beşik tonozla örtülü dikdörtgen türbelere Anadolu’da çok sık rastlanılmaz. Kemah Behram Şah Türbesi (XII.yy sonu, XIII.yy. başları) üzeri iki yıldız külahla örtülü doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir türbedir. Moloz taş duvarlar dışta taş kaplama iç kısımda sıvalıdır. Kayseri Pınarbaşı Sancaktar Türbesi de (1237-1246) dikdörtgen planlıdır. Kayseri İncesu’da Şeyh Şaban Köyü, Emir Çoban Türbesi de (XIII.yy.) incelediğimiz Karaca Ahmed Türbesi’ndeki gibi üzeri beşik tonozla örtülü dikdörtgen bir yapıdır. Türbenin doğu ve batı yönlere açılan pencerelerinden başka tonoz örtüsü Karaca Ahmed Türbesinin asli halinde var olduğunu düşündüğümüz gibi dışardan toprak damla kaplıdır. Yine Karaca Ahmed Türbesinde görüldüğü üzere bu türbenin de girişi orta eksenden yana kaymış durumdadır. Amasya Turumtay Türbesi ise dikdörtgen planlı, beşik tonozlu bu türün en gösterişli ve süsleme açısından en zengin örneği olarak 1278 tarihinde karşımıza çıkmaktadır. Kayseri Emir Şahab (1327), Emir Erdoğmuş (1348), Emir Ali (1350) Türbeleri; Karaca Ahmed Türbesi gibi beşik tonozla örtülü dikdörtgen plana sahiptir. Eskişehir Seyitgazi, Melekgazi Türbesi doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı, dıştan beşik çatılı içte beşik tonoz örtülü, duvarlarında kesme taş ve moloz taşın kullanıldığı bir yapıdır. Aynı şekilde dikdörtgen planlı üzeri beşik tonozla örtülü bir başka XIV.yy. yapısı da Nevşehir, Gülşehir Yaylacık Köyünde Seyyit Ahmed Türbesidir

Görüleceği gibi beşik tonozla örtülü dikdörtgen planlı türbeler büyük ölçüde, XIII.yy.’da karşımıza çıkmaya başlamakta XIV.yy.’da yoğunlaşmaktadır. Turumtay hariç genelde sade olan bu yapıların daha sonraki yüzyıllara ait örneklerine ise rastlanamamıştır. Polatlı Karacaahmet Köyü Karaca Ahmed Türbesi de beşik tonoz örtülü dikdörtgen planı ile yukarıda adı geçen XIV.yy. türbelerine benzemektedir. Ayrıca 1571-72 yılına ait vâkıf senedinde vakıf olarak adı geçen Sultan I.Murad’ın yaşadığı dönem de dikkate alındığında XIV.yy’ın ikinci yarısı bu türbe ve zaviye için uygun görülmektedir.

Bu zaviyeyi özel kılan unsurlardan biri de, akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği şifahane-zaviyelerden kabul edilmesindendir. Anadolu’da akıl hastalarının tedavi edildiğini bilebildiğimiz en erken tarihli hastane Kayseri’deki Gevher Nesibe Hatun (1205) Şifahanesidir. Bu hastanenin batı bölümünü teşkil eden dar ve uzun bir koridorun iki tarafına sıralanmış hücreler akıl hastalarına ayrılmıştı . Bu durum Osmanlılarda da devam etmiş, Edirne Bayezid Darüşşifası’nın (1484-1488) Bimarhane kısmı akıl ve ruh hastalarına ait olarak, İstanbul’daki Haseki Hastanesi de(1550) yine akıl hastaları için yapılmış büyük bir külliye halinde inşa edilmiştir.

Avrupa’da akıl hastalarının ateşe atıldığı, kötü davranışlara maruz kaldığı dönemlerde Türk dünyası mimarinin, müziğin, suyun, dansın etkisi ile gözlem, bilgi ve deneye dayalı tedavi uyguluyordu. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı dönemlerinde medrese ve büyük hastaneler şehirlerde yaşayanlara hitap ederken bunların ulaşamadığı köylerdeki insanlara buralardaki tekke ve zaviyeler veya şifahane-zaviye diyebileceğimiz kuruluşlar sahip çıkıyordu. Bunlar vakıf eserlerdi. Bu hastanelerde yatan hastalardan para alınmadığı gibi, hasta ve deliler arasında fark gözetilmeden tedavi sırasında onlara şevkat ve nezaketle davranılması gereği zamanımıza gelen belgelerden anlaşılmaktadır. Aynı zamanda dini-tasavvufi eğitim ve öğretim yerleri de olan bu şifahane-zaviyeler şeyhleri ve daha sonra onlardan el alan ocaklar tarafından işlevlerini yüzyıllar boyunca devam ettirmişlerdir. Ayrıca akıl hastaları hastane veya şifahane-zaviyelerin dışında bazı türbe ve ziyaretgahlara da tedavi amaçlı başvurmaktaydı. Geçmişte bu şifahanezaviyelerdeki tedaviler inancı kuvvetli hastalar üzerinde tekke şeyhinin telkini ile gerçekleşmekteydi.

Bu durum günümüzde de farklı değildir. Benzerlerinde olduğu gibi araştırmamıza konu olan Polatlı Karacaahmet Köyündeki zaviyenin zamanımıza gelebilen bölümü olan türbede çalışmalarımız sırasında şifa bulmak isteyenlerin yere serili kilimlere uzandıklarını gördük. Bu davranış biçimi bilgisizlikten, maddi imkansızlıktan çok tıbbın yetersiz kaldığı durumlarda çareyi inanca sığınarak aramak olarak değerlendirilebilir. Polatlı Karacaahmet Köyündeki Karaca Ahmed Zaviyesi XIV.yy. ortalarından zamanımıza mimari tahribata uğrayarak gelse de, hala türbesinde şifa aranan şifahane-zaviye özelliğini bir bakıma sürdürmektedir.


Notlar:

1- Mezartaşındaki yazıyı okuyan Prof.Dr.Nihat Boydaş’a teşekkür ederim.

2- A.Y.Ocak, veli tiplerini gruplandırırken onları ait oldukları sosyal çevreye göre şehirli veliler, köy ve aşiret velileri olarak ayırır. Bu arada Karaca Ahmed Sultan’ı da köy ve aşiret velileri grubuna dahil eder. Ve bu gruptaki velilerin Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde yeni fethedilen topraklarda tekke açarak faaliyet gösteren, çoğunlukla gayri sünni bir islamiyet anlayışı telkin eden bu velilerin önemli bir kısmının aynı zamanda aşiret reisi olduğunu belirtir. Çakmakoğlu Kuru, Ankara, Polatlı Karacaahmet Köyünde Karaca Ahmed Zaviyesi

3- Aya Yorgi (Saint Georges) Hıristiyanlığın yayılması uğruna ağır işkencelere maruz kalarak hayatı son bulmuş bir aziz olması özellikleriyle Hıristiyan dünyasında önemli bir yere sahip olmuştur. O’na duyulan sevgi neticesinde pek çok yerde O’nun adına mezarlar, ziyaret yerleri ortaya çıkmıştır. Aya Yorgi’nin sahip olduğu özellikler Müslüman Türklere de yabancı değildir. Türkler Anadolu ve Rumeli’nin fetihleri sırasında buraları İslamlaştırmak uğruna Aya Yorgi’nin savaşçılığı, beyaz atı, ejderhayı öldürmesi gibi özelliklerini kendi atlı savaşçı evliyaları ile özdeşleştirdiler. Özellikle “Bektaşiler” gibi heterodoks dervişlerin bu uygulamalarında başka evliyalar ile birlikte Karaca Ahmed de Aya Yorgi’nin yerini alanlar arasındadır

Kaldığınız sayfaya dönüş için tarayıcınızın(Browser) Back ikonuna basınız