21 Nisan 2008 Pazartesi

Katarakt

Katarakt hastalığı, saydam olan göz merceğinin bu saydamlığını yitirmesi ve gözbebeğinden normalde alınan siyah reflenin, yerini opak-beyaz refleye bırakması ile karakterizedir.

Tarih boyunca, bu beyaz refle, hızla akan suyun aldığı renge benzetilerek “katarakt” terimi kullanılmıştır, halen de tüm dünyada aynı ortak bir terim kullanılmaktadır. Yaşlılık kataraktında bir yandan görme bulanırken, diğer yandan da özellikle mavi renkte azalma, sarı renkte artma şeklindeki renk görme bozukluğunu görülmekte. Yaşamının ileri yıllarında, gelişen kataraktına bağlı olarak, ünlü ressam Van Gogh'un resimlerinde de sarı hakimiyetini dikkat çekicidir.

Oldukça sık görülen bir hastalık olduğundan, katarakt ameliyatının tarihçesi de milattan önce 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Yani 4.000 yıl önce de katarakt ameliyatı yapılıyordu. Tarih kitaplarında ilk katarakt ameliyatının Babil'de, bulanıklaşan göz merceğinin göze uygulanan bir darbe ile göz içine düşürülmesi şeklinde yapıldığı bildirilmektedir. Bulanıklaşan ve bağları güçsüzleşen mercek, gözün içine (vitreusa) düşürülerek, görme hattında yarattığı bulanıklık ortadan kaldırılıyordu.

Yüzyıllarca bu ilkel, ancak başarılı teknik kullanıldıktan sonra 1747'de, yani bilinen ilk katarakt ameliyatından 3750 yıl sonra, daha modern bir teknik geliştirilmiş, bulanıklaşan mercek, göz içine düşürülmek yerine gözün dışına alınmaya başlanmıştır. Alınan merceğin yerine, bir başka mercek konulmadığı için, katarakt ameliyatı olan hastalar 1950'li yıllara kadar çok kalın camlı (10-13 dioptri) gözlüklere ihtiyaç duymuşlardır.

İkinci dünya savaşında İngiliz savaş uçaklarının gölgeliklerinin yapımında kullanılan plastiğin, çatışmalar sırasında pilotların gözüne kaçtığı ve gözde yabancı cisim reaksiyonu yaratmadığı gözlenmiş, ilk göz içi merceği fikri bu şekilde doğmuştur. 1990'lı yıllara kadar, sert göz içi mercekleri başarıyla uygulanmış, son yıllarda katlanabilen (yumuşak) merceklerin geliştirilmesiyle günümüzdeki modern ameliyat tekniklerine ulaşılmıştır. Göz içi mercekleri, diğer organ protezlerinin aksine, bir daha değiştirilmesine gerek olmamak üzere, göz içine yerleştirilmekte, kişinin eskitemeyeceği kadar uzun süre yerinde kalmaktadır.

Katarakt hastalığından mustarip olan çok önemli iki ressam var. Biri Van Gogh, diğeri de Monet…

Katarakt hastalığı sizce Claude Monet’nin sanatını nasıl etkilemiş olabilir?
1912-1922 yılları arasında her iki gözünde ilerleyen katarakt nedeniyle oluşan görme değişimleri Claude Monet’nin bu dönemde yaptığı eserleri etkilemiştir. Bu etkiyi katarakta bağlı oluşan görme keskinliğinde azalma ve bulanık görmenin yanı sıra renk algılamasındaki değişimler ortaya çıkarmaktadır. Monet, bu dönemde renklerin kendisi için eski yoğunluğunda olmadığını, renkleri ayırmakta zorlandığını ve resimlerinin giderek daha karanlık olduğunu ifade etmiştir. Bu dönemdeki bazı resimlerinde renkleri gördüğü tonlara göre değil, tüplerin üzerinde yazan isimlerine göre seçtiği dahi düşünülmektedir.
Monet’nin kataraktının en ileri düzeye ulaştığı 1922 yılına yakın dönemde yaptığı resimlerdeki kırmızı-turuncu veya yeşil-mavi ton hakimiyeti daha önceki dönemlerde yaptığı eserlerden farklılık göstermektedir. Bu dönemde yapılan iki Japon Köprüsü resminden birincisinde turuncu tonu, ikincisinde ise mavi tonu öne çıkmakta, Monet’nin katarakt nedeniyle iki resim arasındaki önemli ton farkını aslında büyük oranda fark edemediği düşünülmektedir. Monet’nin 1923 yılında geçirdiği katarakt operasyonundan sonra yaptığı resimlerde ise ilk dönemlerine benzer renk özelliklerine geri dönüş gözlenmiştir.

Van Gogh. Katarakt onun sanatını nasıl etkiledi?
Yaşlılık kataraktında bir yandan görme bulanırken, diğer yandan da özellikle mavi renkte azalma, sarı renkte artma şeklindeki renk görme bozukluğunu görmekteyiz.Diabetik kataraktta ise, loş ortamda normale yakın görmeye karşın, ışıklı ortamda azalan ve ışıkların etrafında halolar görmeyle karakterize görme yakınması belirgindir. Diabetik kataraktta özellikle ışıklı cisimlere bakarken ortaya çıkan görme bozukluğu dikkat çekicidir. Diabetik kataraktta ise, özellikle ışıklı cisimlere bakarken ortaya çıkan görme bozukluğu dikkat çekicidir.


Loş ortamda normale yakın görmeye karşın, ışıklı ortamda azalan ve ışıkların etrafında halolar görmeyle karakterize görme yakınması belirgindir. Yaşamının ileri yıllarında, gelişen kataraktına bağlı olarak, ünlü ressam Van Gogh’un da tıpkı Yıldızlı Gece resminde olduğu gibi yıldızları halolu olarak resmetmiştir. Ayrıca Van Gogh’un bir çok resmindeki sarı hakimiyeti de dikkat çekicidir.