6 Temmuz 2004 Salı

Ateşle Oynayan Kız

KURŞUNLU CAMİİ

İki kız, ikisi de onyedisinde. Aynı mahallenin aynı sokağında; okuldaki gibi. İkisi de hoppa, ikisi de neşeli. Hep gülerler, gamzeli yanaklar, inci dişler, ela ve kahverengi gözler. Parlak, gür, siyah saçlar... Hicran balıketi, Gülşen biraz tombul. Dünya umurlarında değil. Kar, kazanç, para onların yaşamında yok. İkisinin de babası esnaf; Kazançları şöyle böyle.
Hicran ile Gülşen yan yana gelince ya yeni müzik albümlerinden seçme şarkılar dinlerler, kendileri de eşlik ederek, ya da erkek arkadaşlarından, aşklarından açarlar konuyu. Erkek arkadaşları...Okulda bıraktıklarını sandıkları, oysa davetsiz olarak evlerine kadar gelen gençlik aşklarını...Bulutların üstündeler, melekler gibi. Dans ederler ayakları yere basmadan. Gençlik işte; umurlarında mı dünya....
İki oğlan da onlardan kalmaz. Biri babasıyla kasap dükkanında, öteki ayakkabıcıda. Gözleri müşteride değil, müşteri kılığında gelen sevgililerinde. Bazan pencerede, bazan Pazar yerinde bir anlık...Görünüp kaybolurlar.
Kimin evi boşsa dörtlü orada. Evde yapılan börek ve kurabiyelerle çaylar içilir, müzik dinlenir. Yaşamları bu kadar. Burası küçük yer , başka şeye elvermez.

Çay yapmak için girdikleri mutfakta Gülşen, sevgilisine der ki:
Bzimkiler yoklar, görüyorsun. Karabayır köyüne gittiler, yarın dönecekler. Ben evde yalnızım Bu kadar söz oğlanı kudurtmak için yetti ve Gülşenin sözünü o tamamladı:
Bu akşam gelebilirsin Evet. Gelebilirsin saat 23 dediye yineledi, Gülşen ve ilave etti:
Pencere dibine gel. Yerden bir avuç kum al ve cama fırlat. Ben anlarım ve perdeyi açıp kapatırım, seni görürüm. Sonra aşağıya inip karıyı açarım. Sakın zile basma

Mutfaktkiler tepside dizili çay bardaklarıyla geldiklerinde meraklı Hicran:
Kız bi dolap döndürdünüz mutfakta demekten kendini alamaz.
Mutfakta yapılsa yapılsa ne yapılabilir, Ablacım. Bize bu yetmezDer oğlan.
İki genç, gözleri saatta, ve onları anlamayan , umursamayan saat. Saatlar 23e gelirken bir kız perdenin arkasında ve bir oğlan pencere dibinde, bir avuç kum elinde. Kilise çanının onbir adet vuruşu, iki gencin yüreklerinin küt küt vuruşu ve pencere camından yankılanan kum sesleri, hepsi bir birine karıştığı bir anda açılan bu kapı gönüllere açılan bir kapıydı. Sevap kapısıydı, günah kapısıydı. Sarıldılar kapı arkasında bir birlerine ve yukarda sedirde, perdenin
gerisinde öpüştüler, koklaştılar, ağlaştılar ve konuştular gelecekle ilgil

Gülşen çok seytek kasap dükkanına gider. Sevgilisini ya görür, ya görmez. O da kapının önünden geçerken bazan tökezler, önüne bakmadığından, pencerede onu ya görür ya görmez. Pazar yerinde anne önde, kız arkada sepetiyle ama, gözler alış verişte değil; kalabalık arasında onu arar, ya görür , ya görmez.

Üç ay geçer, üç yıl gibi. Gene bir uygun durum çıkar. Bu kez de anne ve baba iki günlüğüne bir başka kente başsağlığına gidecekler. Gülşen gene tek başına kalacaktır . Şeytan aklına girer ve Gülşen kasap dükkanında çalışan sevgilisine Hicranın aracılığıyla haberi ulaştırır. Senaryo belli, roller belli. Gece saat 23:00 ve parola kum. Hicran, Gülşenden daha meraklı ve de sabırsız. Ertesi günün çabk gelmesi için elinden gelse saatları ileri alacak.
Hicran, etesi gün muradına erer. Gülşen onu tahrik edecek biçimde çevirdikleri filmi anlatır.

Akşamın karanlığı çökerken yaşamın üstüne, kapının zili çalar. Gülşen pencereden bakar ki, kapıda bir polis. Ne var acaba diye kuşkulanır ve korkarak kapıya iner. Kapıyı açınca polis giysisi içinde gülümseyen bir yüz çıkar karşısına: Abisi. Abi, polis olup uzak bir ilçede görev yapmaktadır. Kucaklaşırlar, hasretlik giderirler, sedire karşılıklı otururlar. Abi, anneyi, babayı sorar.Bilgi alır. Kendi kendine :Aksi şans bula bula bu günü mü buldun der. Gülşen de içinden aksi şans bu günü mü buldu.Sanki günler tükenmiş gibidiyerek acınır.
Gülşen durgun ve düşüncelidir.Abisinin konuşmasını takip edemez Abi fark eder ve sorar:
Bizim kız! Rahatsız mısın, düşünceli görüyorum seni
Yok yok. Komşu ekmek getirecekti de onu gözetliyorum. Bari ben alıp geleyim diye ayağa kalkar, Sen şu gazeteye bakakoy der ve fırlar. Fırlar ama furuna değil; kasap dükkanına. Bır de varır ki, oğlan yok. Onu göremeden döner. Hani ekmek ? diye sorunca Abi:
Aksilik. Fırın kapanmış der.
Şimdi ben gelirken açıktı. Ne çabuk kapanmışAbi, telaşımı hoşgör. Yanlış söyledim. Fırında ekmek kalmamış

2

Abi kardeş konuların içinde kaybolurlar. Bir de bakarlar ki saat 10 olmuş Gülşen:
Yoldan geldin, yorgun olmalısın. Yatağını yapayım
Kız yatağı hazırlar. Allah rahatlık versin diyerek kendi odasına geçer.
Gülşen huzursuzdur. Aklı saata takılı kalmıştır. Saatlı bombanın patlamasına ise bir saat kalmıştır. Kız kaygılı , sinirli ve de çaresiz..
Ve işte vakit tamam. Kulağı seste, cama kum atacak. On dakika geçer ses mes yok. Sevinir, inşallah gelmekten vaz geçmiştir, ya da bir engel çıkmıştır, diye. Yarım saat geçer hala bir belirti yok.Kızın tedirginliği tam yok olacağı bir sırada, cama atılan iri kum taneleri, sanki onun başına atılan taşlar gibi gelir ona. Uyanan Abi, ne olduğunu bilmeden perdeyi açınca, sokakta bir heykel gibi dikilen siyah kazaklı, uzun boylu delikanlıyı görür. Önce bakışmalar, sonra oğlan baltayı taşa vurduğunu anlayınca kaçar. Abi arkasından seslenir.
Hey ! Baksana! Kimsin sen? Ne arıyorsun burda?
Oğlan arkasına bakmadan kaçarken, sinirleri bozulan Abi, Hırsız var, hırsızdiye bağırır. Kız sırtında geceliğiyle Abinin yanına gelir. Çok korkmuş gibidir. Fikir yürütür:
Abi bu kesin hırsız. Babmların evde olmadığını bilen birisi. Evi boş sandı. İşi garntiye almak için camı tıklatarak bir yoklama çekti. Ya sen olmasaydın ben ne yapardım?
Uykusuz geçen gecede iki kardeş olayın heyecanını kafalarından atamazlar. Ertesi gün gittikleri yerden dönen anne ve babaya endişeyle anlatılan olay onların da rahatını kaçırır. Birlikte yorumlarlar. Anne der ki:
Hatırlayın. Bu ikinci kez oluyor. O zaman da biz evde yoktuk.Abi:
Bana göre iki olayı da yapan aynı kişi. Hem de bizleri iyi tanıyan biri.
Bakarsınız bir gün yine gelecektir. Onu bulup dersini vermeliyiz.
Anne, Abiye sorar:
Eşkalini söyle hele. Ne gıbalıydı (Genel görünüm)?
Siyah kazağı vardı. İnce, uzun boylu, 20 yaş civarında, gür saçlıydı. Karanlıkta daha çok göremedim. Anne:
Bana kalırsa bu, Acemlerin kasap Şükrünün boşta gezen oğlu. Bizi m burdan sık geçer. Hem de boynu kırılacak gibi bakarak Anne kıza dönerek:
Hani okulda sana daklaşan ( İlişen) bu oğlan değil miydi? Adı neydiSelimder kız.
Abi sorar:
Nerede bulunur bu hergele? Ne iş yapar?

3
Anne:
Boşta gezer dedim ya.
Baba:
Hayır hayır. Kasap Şükrünün oğlu babasının ynında çalışır Abi:
Anlaşılan oğlanın amacı hırsızlık değil. Doğru söyle bizim kız! Bir ilişkiniz var mı? Birbirinizi seviyor musunuz?
Vallahi, billahi yok abi. Ne gördüm, ne konuştum.Gece sabaha kadar olayı kafasında irdeleyen, planlayan Abi, sabah olunca Ben çarşıya gidiyorum deyip evden çıkar. Kasap Şükrünün dükkanına varır.Tezgah başında gördüğü gence : Selim sen misin diye sorar, Selimin aklına hemen akşamki olayın hesaplaşması gelir . Korkar ve bocalar.
Dün gece saat 12 de sen neredeydin diye sorar.
Evdeydim. Yatmıştım. Ulan it oğlu it. Kimi kandırıyorsun diye üstüne yürür. Kapışırlar. Dar dükkanda bir birini duvara, tezgaha çarparlar. Abi , Selimi çok hırpalar. Kan revan içinde bırakır. Lakin canı yanan ve kurtulamıyacağını anlayan Selim
canhavliyle tezgahtaki kasap bıçağına uzanır. Çarşıda Abi önde Selim arkada koşarken korkudan kimse varamaz kurtarmaya. Oğlan yakalamak üzereyken polis Abi bir dükkana sığınır ve nefsi müdafa durumunda kalınca Polis Abi beylik tabancasını çeker ve ateşler. Olayı Hicranın tanıklığı aydınlatır.
.
6/7/04
Sivrihisar