15 Ağustos 2004 Pazar

Mühürlenen Çeşme

Mavikadın Çeşmesi çir akar. Olsun, suyu tatlı ya sen ona bak. Çeşmeler arasında en ünlüsüdür o. Acem çeşmesiyle Ak çeşme ise mahalleye uzak sayılır. Ayrıca onlardan birinin suyu hafif kekremsi, diğerinin ise yolu yokuştur.Mavikadın çir ( gür karşıtı) aktığından kovalar, bakraçlar, helkeler, güğümler sıraya dizilir, kuyruk olurlar.
Sucu kadınlar
Başlarında yazmalar, yemeniler, çarlar
Ayağında şalvar
Şallı atkılı kadınlar...
Mahalleden haberler, dedi kodular
Kaptırmış kendisini, kovası dolmuş, taşmış
Haberi yok. Çeşme başında.
Güçlü zayıf demeden, hasta sökel ayırt etmeden, iki elinde iki bakraç, kolları gerile gerile, kona kalka su taşirlar yaşamak ve yaşatmak için evlerine. Kiminin yolu yokuş , kimininki düz. Narin kollar kopa kopa. Yaz kış demeden. Karlı buzlu yollardakayarak, sıcakta terini silerek... Su değil eziyet, zulüm taşırlar evlerine kova kova Mavikadın Çeşmesinden.

Bir adam yaşar mahallede. Bu görüntüyü penceresinden yıllardır seyreden: Askeroğlu. O artık baksa da görmez olmuş, çünkü kanıksamış. Vaktaki kendi yakınlarından biri, bir kış günü, elinde kovalarla kayar ve düşer ve kolu kırılır su yolunda . O zaman sorumluluğunun sigara ve kahve içmekten ibaret olmadığını idrak edere kadere isyan eder Yeter artık der.

Yeter artık bu işkenceye, bu zulme diyerek öfkeyle dolup taşan Askeroğlu bu kadere savaş açar.
Onun çilekeş mahallesi, Kartalkaya denen yüksek, püskürük ,granit kayalardan oluşan bir dağın eteğindedir. Bilinmeyen bir zamandan beri bu dağın dibinden bir su gelir. Kimseye yararı olmayan bu su bir yere kadar başı boş akar sonra kaybolur. Sıcaklar başlayınca bütünüyle kaybolan bu suya eskiler Hör hör adını vermişler. Hör hör den yararlanmak ise kimsenin aklına gelmemiş. Bir yakınının geçirdiği bir kaza üzerine uyanan ilham perisi, Askeroğlunun kafasına konar : Hör hörü canlandırmak.

Bir ilkbahar günü, güneşli ve ılık. Saat sekizde o yanına aldığı üç işciyle ve de gerekli donanımla Kartalkaya da işe başlar. Kent ayaklarının altındaBu ortamda yaşamış ve bu fani dünyadan göçmüşleri düşünür. Bu gün de Kartalkaya da hastasıyla fakiriyle, kadere küskünüyle, öksüzüyle yetimiyle susuz mahallenin kötü kaderine kazma vurmaya gelmiş bir iyiliksever vatandaş.
Vururlar kazmayı. Taşınır topraklar ve iki gün sonra, saat yirmide Hör hörün önündeki kayalar kaldırılınca bir galeri çıkar karşılarına. Duymuştu o böyle bir galerinin varlığını da görmemişti. Korkuyla, ürpertiyle girerler karanlığa. Ellerinde fener, kazma , kürek, el arabası. İnsan boyu yükseklikte bir galeri ve zeminde toprak künkler ve içinde kim bilir nice zaman ötesinden beri akıp gelen suyun umutlu sesi.
Üç kişi adım adım ilerledikçe korku büyür, dev olur gözlerinde. Bir hava deliğinden sızan gün ışığı onları hem ürkütür, hem sevindirir. Üç kişi kendilerince suyun kaynağına ulaştıklarını sanırlar. Düşündükce heyacanları artar.
Günler geçer, bir sabah saat sekizde girerler galeriye ellerinde fener.Giderler, giderler üç kişi art arda. Sonra, öndeki irkilir birden. Feneri kaldırıp bakar ki ileriye birde ne görsün? Dün çalıştıkları yerde bir göçük; galeriyi kapatmış. Dururlar, düşünürler, biraz da korkarlar ve geri çekilirler Tünel göçmüştür. O anda hepsi aynı şeyi düşünür: ya biz içerdeyken göçseydi?!Tabi kaynağa ulaşılamaz Dönerler geri. Tarihin karanlıklarından akıp gelen başı boş suları da künk içine alınca eski su iki katına çıkar.
Çalışmalar dışarıda sürdürülür. Önce ark açılır, sonra yeni borular döşenir. Mahallede uygun bir yere Askeroğlu kazmayı vurur. Orda çeşmenin mermer başlığı yapılır. Kurnalar takılır, oluklar konur. Borular çeşmeye bağlanır. Halk çeşme başında toplanır. O başlarında. Heyecanlı bir bekleyiş . Gözler onda, umutlar onda, kulaklar onda. İçinden okuduğu dua bitince o,kutsal eliyle vanayı açınca, yüksekten gelen basınçlı sular fışkırır, haykırır, hörül hörül. İnsanlar suya koşar, ıslanır, alkışlar.Yaşasın naraları atılır. Bu coşkuyu yıllar önce hörhörün suyuyla yaşamış ve göçüp gitmiş ölüler bile duymuştur. Suya hasret mahalleli:
Kapatın vanaları Sular boşa akmasın derken kimileri:
Bırakın, bırakın aksın. İnsanımız suya doysun Der.
Halkın içinden bir ses yükselir:
Bu çeşmenin adı Askeroğlu Çeşmesi olsun
Fakat o yüce adam karşı çıkar bu öneriye.
Bu çeşmenin adını atalarımız koymuş: Hörhör. Ben vicdani sorumluluğumu yerine getirdim. Helal olsun Der .

Peki, şimdiye kadar başka Askeroğlu lar yok muydu? UzakgörmezBelediye miyop gözlüğünü neden takmaz?
Selam ! Çir akan Mavikadın çeşmesi. Bilesin ki pabucun dama atıldı. Artık arada bir halini hatırını sormaya değil, haberleri, dedi koduları almaya geliriz

İki adam gelir konağın kapısına: İki zabıta memuru. Üniformalarından belli Belediyeden oldukları. Kapının demir tokmağını vururlar. Tak, tak, tak.

Kim o
Belediye zabıtası. Efendi emmimiz evde mi
Hee. Napıcaksınız
Haber ver geliversin aşağıya kadar
O aşağıya gelir. Zabıtayla karşılaşınca şaşırır. Onlardan biri der ki:
Efendi Emmi, ellerinden öperiz. Bizi Reis gönderdi. Çeşmeyi mühürlemeye geldik. Allah razı olsun, bir sevap işlemişsin.Ancak Belediyeden izin almamışın. Reise danışmamışsın. Valla Reis çok alınmış. Kızgın. Kaçak inşaat . Gidin mühürleyin dedi. Ellerinden öperiz Kusura bakmayın biz emir kuluyuz. Mühürleyeceğiz çeşmeyi
Evladım, biliyorum siz emir kulusunuz. Ama Reis bilsin ki biz de hakkın kuluyuz. Aha çeşme, aha kaderi değişen çeşme. Mühür de elinizde. Ne duruyorsunuz, bana neye danışıyorsunuz? Buyurun mühürleyin
Memurlar çeşme başında, memurlar şaşkın. Yapamazlar, elleri varmaz Konuşmalara kulak veren bir kadın, yanındaki komşusuna, o da ötekilereiletince haberi, yıldırım hızıyla mahallede yayılır. Eline kovasını, bakracını alan kadın, çoluk çocuk çeşme başına koşar. Zabıta kalabalıktan ve birbirine vurarak çıkartılan kap kacak sesinden ürker. Kalabalığın dizginlenemiyeceği anlaşılan, hıncından korkan memurlar görünmeden sıvışırlar ve soluğu Belediyede alırlar Yüzlerini kaplayan koku ve heyecan içinde, gördüklerini Reis e anlatırlar.
Siyasetin, halk harekatına karşı konulamaz kuralını yüzünde bir şamar gibi hisseden Reis , kendisinin politik bir hata yaptığını geç anlar.

14/ 08 04
Sivrihisar