17 Haziran 2003 Salı

Efsane Atlar

İnsanın eseri olan uygarlığın temel ögelerinden biri ata dayanır. At bu uygarlıkta bin yıllar ötesinde yerini almış ve motor icat edilene kadar önderliğini ke başkasına kaptırmamıştır. Savaşlarda o, tarımsal üretimde o, taşımacılıkta o, yarışlarda binicilikte , saltanat arabalarında hep o. Krallarla, imparatorlarla heykellerde, zafer anıtlarında gene o...
Onun yürüyüşünde, küçük kulaklarını dikerek bakışında bir asalet ve estetik yok mu? Onun etkileyici sesini, film ve sahne yönetmenleri effekt olarak kullanmıyorlar mı? Şairler atlardan ilham almadılar mı? Herkesi kendisine hayran bırakan bu sevimli hayvanın varlığında kesin bir gizem olmalıdır.
Atlar arasında da insanlar gibi ünlüler vardır. Bunlardan iki tanesine değineceğiz:
Birincisi Karacabey Tarım İşletmelerinde yaşadı, ikincisi İzmirin Foça ilçesinde.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı at soyunu geliştirmek amacıyla kurduğu bu işletmeye, yurt dışından damızlık bir aygır satın almaya karar verir. Aranan Aygır Şam yakınlarında Halbe köyünde Abdülhmit Ağa nın çiftliğinde bulunur. Kuruş adını taşıyan ( muhtemelan Arap Kureyşi ailesinden gelme) at, 23 100 FF na 1933 yılında satın alınır ve Karacabey Harasına teslim edilir.


Kuruş bir kır at. Doğum tarihi 1921 . Babası Seklavi Sieyfi. Anası Kuheyletül Kuruş. Türkiye ye getirildiğinde 22 yaşındaydı. Bu yaş bir aygır için ileri yaş sayılır. Kuruş tipik bir Arapatıdır. Dünyaca ünlü bir soy kütüğüne sahiptir. Göğüs yapısı öteki aygırlarınkinden daha derin ve genişrir. Burun delikleri de öyledir. Bu özelliği nedeniyle uzun mesafe koşucusudur. Ondan olma taylar uzun mesafeleri yorulmadan koşabilmetedir. Haranın Atçılık Şube Şefi der ki Bu aygır Arapatının eststiğini en iyi yansıtan bir bireydir. Dünyanın soyu süren at ırkları içinde Arapatının yeri çok farklıdır. Beden ölçüleri ve bedenıni kullanma açısından en estetik yapılı at ırkı Arapatıdır. Bu seçkinlik atları tanıyan herkes tarafından bilinir Bu özellikler Kuruş ta en ideal
ölçütlerdedir. Bu nedenle Kuruş dünya çapında ünlüdür

Kuruş ancak 141 taya babalık edebildi. Çünkü bize geldiğinde 22 yaşındaydı. Bu taylardan 5 tanesi aygırlıkla görevlendirilerek Kuruş kuşağı bu günlere kadar gelebilmiştir. Şu anda ( 203 yılı) XXIX. Kuruş olarak 120/91 Sergen ( 1991 yılının 120. tayı) bu kuşağı sürdürmektedir.

Yıl 1945. Gazetelerde okuduğumuz bir haberle sarsıldık: Karacabey Harasının 24 yaşındaki safkan Arap, ünlü aygırı Baba Kuruş ölmüş .

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı yıllar sonra o harada Kuruş un anısına bir anıt mezar yaptırır.



Bir diğer efsane at İzmir Foça da Yavuz Gülerce ekürüsünde yer aldı. Y. Gülerce ötedenberi ata ve atçılığa olan düşkünlüğüyle tanınır. Bu amaçla o, Foça da bir at çiftliği kurmuştur. O, ekürüsünü güçlendirmek amacıyla ekürüye yeni taylar kazandırmak için yardımcılarıyla Çifteler ( Eskişehir ) Harasına gider. Bu hara yetiştirdiği Arap atlarıyla üne kavuşmuştur. Orada satılık taylar incelenir. Bunlar arasından iki tay seçilir. Alınmak istenen de iki tanedir. Ancak gösterilenler arasında bir tay var ki, o duruşuyla, bakışlarıyla alıcıların dikkatini çeker. Sevimli tay tüm haliyle sanki beni de alın der. Patron dayanamaz tayın bakışlarına ve onu da alıyorum der. Oradakiler şaşırırlar.Bu sempatiye bir anlam veremezler. O tayın yarış yeteneği olmadığını savunurlarsa da Gülerce kesin direktif verir. Böylece haradan iki yerine üç tayla dönülür.
Taylar Foça da ötekilerle birlikte maneje alınır. Aylarca çalıştırılır. Bu eğitim sırasında beklenmedik bir sürprizle karşılaşılır: Kendini zorla satan, ya da kendi gelen tay hep birinci olmakta ve üstün bir performans göstermektedir. Doğrusu onda böyle bir yeteneğin bulunduğuna kimse ihtimal vermiyordu. Onun hakkında umutlar günden güne artınca onun bir kez de bu yeteneğini pistlerde göstermesi için yarışa sokulmasına karar verilir.


Taya bir ad verme zorunluğu olduğundan ona YAVUZHAN adı verilir.
Yavuzhan ve ilgililer o gün hep birlikte hipodrumda dırlar. Arsız tay kendini yabancısı olduğu bir ortamda görmektedir. Çevresinde kendisi gibi atlar boy göstermektedir. Oysa o ne kalabalığa alışkındır, ne de kum ve çim pistlerine. Heyecanlıydı o gün. Patronu, binicisi ve menajeri onu okşadılar, sevdiler heyecanını yatıştırdılar. Korkma, üzülme. Sen kazanmasan da bizim sevgilimizsin. Haydi Tanrı yardımcın olsun dediler kulağına. O moralle start odacığına girdi; arkadaşları gibi huysuzluk ve kapris yapmadan.

Start işaretinin verilişiyle ötekilere uyarak o da fırladı. Önceleri grubun içinde giderken sonra hızlandı. Gruptan çıkmaya çalışılıyordu, belli. Patron ve ötekiler hayret ediyordu gidişine. Dürbünle izleyen Gülerce inanamıyordu onun rakiplerini geride bırakmasına. Ondan bu kadarı bile beklenmiyordu. Çünkü, bu onun daha ilkiydi. Binlerce kişinin heyecanlı bakışları altında onun binicisinin sarı kırmızılı formasının önde gittiğinin görülmesiyle sevinçlerin şaşkınlıklara karıştığı hipodromda böyle bir sürpriz görülmemişti. Al tay öne geçmişti. Neyin nesiydi bu at? Kim sokmuştu yarışa? Nereden gelmişti O , önde koşuyordu; ceplerden ceplere akan liralardan haberi olmadan. O koşuyordu başka atlara yatırım yapanların tahminlerini alt üst edercesine. Hala birinciydi kimilerini delirtircesine. Sona yaklaşırken, kendinden sonrakiyle 20 metre fark yapmıştı. Elinde dürbün, onu izleyen patron: Aklım durdu diyordu. Daha ilk koşusunda bu sonuç ve bu performans, inanılacak şey değil. Benim içime doğmuştu. Oldu işte diyordu.

Herkes Yavuz beyi kutlarken o gelecek yarışa da sokun talimatını verir. Görelim bakalım keratayı. Bir seferlik mi? Yoksa arkası var mı

Bir hafta heyecanla çabucak geçti..Hipodrum gene kalabalıktı; ana baba günüydü. Ders almasını bilen gözler bu kez , Yavuzhan ın üstündeydi.Uzun bacaklı, çekik karınlı, al donlu, kır donlu, doru, yağız atlar, boy gösteriyordupodyumlardaki mankenler gibi. Beklenirken saatlara baka baka , sonunda o da göründü; binicisinin sarı kırmızı forması , beyaz akıtmalı alnı ve beyaz bacakları ve de al rengiyle. Acemi ve ürkek adımlarla start aldı huysuzluk etmeden.

Start verildi. Uçtular hepsi birden. Önce biri önde. Sonra öteki. Daha sonra bir diğeri. Uzaktan numaraları seçilmiyor, binicilerin formalarından anlaşılıyor. Şu üçüncü değil mi bizimkidiyor Yavuz Ağa. Hayır ikinci diyor ötekiler. Evet şimdi ikinci oldu Sonra birinciye yetişti. Kapıştılar onunla. Baş başa, boyun boyuna giderlerken, hipodroma ölü sessizliği çökmüştü. Nefesler tutulmuştu. Son viraj alındığında Yavuzhan bir at boyu önde götürüyordu yarışı. Hadi oğlum, hadi aslanım, al canını dişine, yaklaştın finişe derken Gülerce, at başını çevirip çevirip arkasından gelene bakıyor, binicinin at kırbaçlamasına, atın vargücüyle koşmasına karşın kendisine yetişemediğini görüyor, yetişir gibi olduğunda hızını artırıyor ve arayı açıyordu. İkinci gelen atın binicisi şöyle demişti.: Bütün gayretimizi ortaya koyduğumuz halde o ary açıyordu. Sonra anladım ki: o at tutulmaz. O at geçilmez. Bunu anladığım an, altımdaki atı yıpratmanın bir yararı olmayacağı için dizgini çektim.

O gün ikinci koşusunda da Yavuzhan ın birinciliği ilan edilirken görülen şafak parlaklığı, arkasından doğacak güneşi haber veriyordu.

Güneş doğdu. Giderek yükseldi. Artık o, Türk atçılığının duvayeni, hipodrumların kıralı olmuştu.
Yavuzhan hipodrumlarda tam 72 kez start aldı ve finiş yaptı. Hepsinde birinci oldu. Artık kralın katıldığı koşularda heyecan azalıyordu; çünkü yarışların birinci ayağı belliydi.
Türkiye Jokey Kulübü Başkanı bir TV konuşmasında Yavuzhan hakkında şöyle diyordu: O, hipodrumlara gelmiş geçmiş atların en güçlüsü, en soylusu ve kralıydı. Böyle bir at bir daha gelmez. Bunca yarışçılardan hiç biri atını ona rakipolarak koşturmak istemezdi. Çünkü o rakibini yorar ve yıpratırdı, hatta çatlatmasından korkulurdu

Yarış komiserliği bir gün Ekürü Y.Gülerce ye şöyle bir öneri sunar:

-Yavuzhan pistlerde ziyan olmamalıdır. Şimdi onun en parlak zamanıdır. Kral olmuştur. Hatta o senin olmaktan bile çıkmalıdır. Ondan herkes yararlanmalıdır. Onu damızlıkta kullanmaya ne dersin

Y.Gülerce:

-Önerinize katılırım. Bu uygulama memleket atçılığına büyük hizmet olur.

O günden sonra Yavuzhan yeni görevini sürdüreceği Foça daki at çiftliğine götürülür. Artık hipodromlardan uzak kalan ünlü koşucu, tahtından indirilmiş bir kral gibi yarışseverlerin belleğinde unutulmaya terk edilir.

Heyhat ! Ne acı bir gerçek... Çünkü Azrail onu çiftlikte bulmuştur. Bir gün aniden hastalanan krala veteriner hekimin çare arayışı bir fayda vermemiştir. Onu Azrailin elinden kimse alamamıştır.

Ne yazık ki ondan alınması tasarlanan bir döl bile alınamadan Yavuzhan geçip gider bu dünyadan. Yavuz Ağa şöyle söyler ardından: Bu efsane atın hatırasını yaşatmak için bir anıt mezar yaptırmak benim vefa borcumdu Çiftliğin seçkin bir köşesine yaptırılan mezarda şu bilgilere yer verilmiştir:
Baba adı : H. Zaman
Ana adı : 26 K. Irak
D. tarıhı: 54/75
Adı : Yavuzhan
Yetiştiği yer: Anadolu Tarım İşletmesi
Çifteler
Eskişehir

Olacakla öleceğin önüne geçilmez derler.

17/ 06 / 03
Sivrihisar-ESKİŞEHİR

İbrahim Karaca